Hasretin gözyaşları

"Bunca varlık var iken; gitmez gönül darlığı." denilen; bu zamanlar mı Bilgin Abi

Her şeyin bu kadar "hızlı" değişeceği hayalimize gelir miydi

Kara trenlerin, mektupların, kağnıların, taş değirmenlerin, kar kuyularından su çektiğimiz günlerin hasreti hep içimde...

"Mektubuma başlarken..." diye başlayan mektuplar vardı; öldü. Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpülürdü. Birden değişti dünya.

"Şimdiki medeniyet" pek işe yaramadı. Mektupların yerini elektronik postalar aldı.

Ruh gitti. Madde denilen çağın tam ortasına düştük. Yaralarımız azdı; azalmadı.

"Hep bana, hep bana..." şarkıları söyledik, söylüyoruz. Bunun adı: Ego, enaniyet, benlik, kıskançlık, cimrilik... ne derseniz deyin.

Dünya "insanlık" imtihanında... Ya geçeceğiz ya kalacağız... Gidişat hayra alâmet değil... Patır patır dökülüyoruz. Üstelik çok yorulduk.

Uçaklar, trenler, internetle hayat kolaylaşır sandık. Çok da öyle olmadı. Binalar gökyüzüne yükseldi; ufkumuz kapandı. Yollar "yolda" kaldı.

"Şimdiki medeniyet" çiğ, çirkin, bulaşık bir sûret... Ortalık toz duman... Hâlimiz pek yaman... Buralara geldik nihayet...

Aman Allah'ım aman!

Bu kadar bina diktik. Vakit alır diye kitap bile okumadık! Hay Allah... Hep aynı yerlere geldik.

Çocuklara hep sorar büyükler. Bana da sordulardı: "Büyüyünce ne olacaksın" Şimdiki aklım olsaydı: "Çocuk olacağım." derdim, herhalde!

Oku Selim Ali oku da şiirin penceresinden seyre dalalım o günleri. Böyle; hasretin, hatıraların, iç çekişlerin, iç geçirişlerin içine düşüyorsam Selim Ali anla beni.

GELMEZ O GÜNLER

Kuyulardan su çektik.

Urgana bağlı aşırmalar ellerimizde...