Tarih: Dünden ziyade yarın (mı) - Ân diyarı (71)

Hesapların, her şeyin bu kadar şaşacağını

Dünyanın bu kadar sanallaşacağını...

Helal ve haramın bu kadar karışacağını...

Yalanlarla doğruların canciğer kuzu sarması olacağını...

Kimi yakınlarınızın ne kadar uzak...

Kimi uzakların ne kadar yakın duracağını bu kadar tahmin edemezdim Selim Ali.

Yaşamak çok uzaklara düştü bu arada.

Mevsimleri unuttuk; günlerin gürültü-sünde. Sonbahar, bana bak, diyor. Meyveler bir hüzün gibi gülüyor.

Kim giriyor tefekkürün kanına Uzun emeller kör ediyor ölümü. Ölüm herkesin adresini "ezbere" biliyor.

Doğmak ve ölmek her nefes...

Nefes nefese bir hayat...

Hayat ve ölüm baş başa...

Şey... neydi yaşamak

Bulup bulup kaybediyoruz. Elimize teslim edilen zamanları bir gül gibi solduruyoruz.

Yetmiyor bulduklarımız aradıklarımıza...

Arıyoruz. Aşkın bile sabırlısı değiliz.

Aşk... olur, olacak da... biraz "beklemek" katmakla diyordu Bilgin Abi.

Yalnız kalmayı da beceremiyorduk; toplum içinde yaşamayı da... Bu makinalaşma çağında kendimizi duyamazdık ki... Öyleydi zaten.

Elini tuttum yalnızlığın;

Göz göze geldik.

Beni bir köşeye çekti.

Baktım şehrin gürültüsünde yalnız insanlar;

Birbirimize daha bir sarıldık.

Bilgin Abi!

Bazen kafam karışıyor. Ben taş evlerde, o derme çatma, çöllük yerlerde doğdum. Suyu mahalle çeşmesinden... Mutlu muyduk; bilmem! Atlarla aynı kapıdan girerdik. Onların sesleri, nefesleri çocukluğumun süsü müydü; bunu da bilmem.

Şimdi o evlerde değiliz ama bir şeyler hep eksik... Elbet dün, dünde kaldı da... bugün nereye geldik; adını koyamadığım şeyler var.