Ali Hakkoymaz

Yeni Asya

Şubattan temmuza yol gider - Ân diyarı (57)

Yol nereye gidiyordu Yol ne demekti Hele "yolsuzluk" -ne dersen de- hiçbir yola sığmıyordu.Yolda olanların her ân yeni bir kimliğe büründüğünü de görüyordu Selim Ali. Her nefes her adım her bakış yeni bir kimlik diye düşündü. Her ân değişen bir âlem ve kendisinin kaç âlem olduğunu aynalarda görmeye başlayan bu genç adamın hayalleri de korkuları v

Perde gerisindekiler - Ân diyarı (56)

Selim Ali, biliyor musun ne zaman kalemi elime alsam, bir korku ve bir sevinç alır beni. Korkarım; ya bir şey gelmezse diye Sevinirim; bir yerlere gidecek bu mektup kendimden başlayıpBilgin Abi'nin bu konuda ne söyleyeceğini merak etmez miyiz! Hele iş kalem, kelam olunca... Kalem... dedi Bilgin Abi, kalemm... bir müddet sustu. Az söyler; öz söyler

Bana bir yaşamak söyle! - Ân diyarı (55)

Şehirler çığlık çığlığa can çekişiyordu. Bu; çılgınlığın, deliliğin, kendini kaybetmişliğin ötesinde bir şeydi. Ne çok şey anlamını yitirmişti!Suistimal... Suihtiyar... Suizan... Suikast... gibi kötülük fotoğrafları hayatımızla kol kolaydı. Gaflet; artık devasını çok az kişinin bulabildiği bir "hastalık" adıydı. Unutulan bir şey vardı. "Bir şey...

Bir tüy gibi hafifken hayat - Ân diyarı (54)

Misafiriz Selim Ali misafir. Yolcunun yükü yeğni olmalıymış. Misafir yolcu demekO hancı; biz yolcu... O'ndan başka yolda olmayan ne var! Yerindeki ağır taşlar da yürüyor. Yıldızlar nereye Güneş, ay nereye Günlerim yürüdü gitti; nereye Saçlarım siyahtan beyaza yürüdü Selim Ali; istemesem de. Sevinçlerim birden hüzne döner yüzünü. En yakınlarım bir

En acele iş: Yaşamak - An diyarı (53)

Sen kimsin Selim Ali, ha Kendini ne kadar tanıyorsun Tanıyor musun Kendinin ne kadar yakınında ve uzağındasınBilgin Abi en zorlu şey insanın kendisini tanıması diyerek soruların çok sert olduğunu mu imâ etmek istemişti! Bir öğretmenin bir gün çok iyi tanıdığı bir öğrencisine: "Sen kimsin" dediğini hatırladım bu vesileyle. Öyle ya herkes kendisine

Edebiyat nedir - Ân diyarı (52)

Selim Ali'nin sorularına cevap vermek için epey kitap devirmek gerekiyordu. Edebiyat nedir, diye bir soru sordu ki bu, insanlığın gelişinden bu yana cevabı hâlen devam eden bir soruydu.Bilgin Abi bu soru karşısında ayrı bir kulak kabarttı: "Edebiyat nedir" Biz de ona yöneldik. Bilgin Abi bir şeyler diyeceği zaman heyecanlanır, biraz kızarır, göz

Unutulan iki şey: Hayat ve ölüm - Ân diyarı (51)

Dikkat ettin mi Selim Ali Bir yaşamak unuttuğumuz bir de ölüm!Zaten bu ikisi unutulunca oluyor ne oluyorsa. Yani insanlığın dışına çıkmak; bu ikisini unutmakla başlar, diye parantez açtı Bilgin Abi. (De... farkında değildik ki bu ikisini de unuttuğumuzun.) Hatırlayanlar insan oluyordu. İşte onlar teşekkür ve ibret kapısında duruyordu. Yoksa Yoksa

Büyük kaçış - Ân diyarı (50)

Her şey bu kadar değişebilir miydiBin yılda olmuşlar, olacaklar bir yıla bazen bir aya, haftaya hattâ güne düştü müydü Hayaller bile bu kadar pörsümemiş, kirlenmemişti. Sokakların o eski mahremiyeti nerdeydi Caddelerin bu bitmeyen kalabalığı... nereye akıyor böyle Gürültü, patırtı... Büyük balıkların küçükleri yutuşu... Çizgisi değişmeyen hayatla

Aşkın gözyaşları - Ân diyarı (49)

Aşkın gözyaşları en çok bu çağda mı akıyor Yoo, o hep aktı, akıyor, akacak. Ağlatır aşkın fânisi de bâkîsi deAğlatmayan aşk yok Selim Ali, diye söze başladı Bilgin Abi. Âşık ağlar. Mâşuk ağlatır. Biri bitişin, ayrılığın gözyaşı iken; öteki vuslatın, sonsuzluk aynasında yansıyışın gözyaşı... Sonsuzluktan başka bir tesellî kapısını bulan olmadı ki.

Şiir ölürse - Ân diyarı (48)

Cem Karaca Allah yar diyerek öldü. Yahya Kemal -bütün eserlerinin belki de ortalaması diyebileceğimiz- Süleymaniye'de Bayram Sabahı'nda, "mağfiret iklimi"nde yıkandı.Her saniye gönlünün aydınlığını artıranlardan bir manevi sofra açıyordu önümüze. Tarihimizin bir "şiir romancığı" idi; Süleymaniye'nin belki de son taşı olsun diye yazılmış bu âbide.