Ünal Bolat

Türkiye

Dilinde ne varsa...

"İşimiz duvar örmek değil, kendimizi tamamlamaktır. Taş düşer ama doğru söz asla..."Bayram Usta'nın hayatını anlatmaya bugün de devam ediyorum...Günden güne kötüleşmiş ve nihayet yatağı ölüm döşeğine dönmüş. Herkes "Allah iki iyilikten birini versin" diye dua ediyormuş... Lakin enteresan bir şey yaşanmaya başlamış. Bayram Ustanın sekerâtü'l mevt hâ

Duvarcı Bayram Usta

"Taş aceleyi sevmez, harç da telaşı kaldırmaz. Her şey vaktinde olursa sağlam olur..."Bayram Usta, mahallemizinen tanınan duvar ustalarından biriydi. Elinden çıkan duvar eğrilmez, yaptığı işin harcı bir kere kurudu mu bir daha çözülmezdi. Taşları duvara dizerken, dilinde hep bir zikir olurdu. Her seferinde de şöyle derdi:"Duvarın doğruluğu taşta de

"O ulaşılmaz doktor benim!"

"Sığındığımız ev yol kenarında eski bir kulübe. Evde yaşlı bir kadın, bir de beşikte bebek vardı..."Bildiklerimizi ve gördüklerimizi ilahi maksadın önüne koymayalım. Beklentilerimiz de tevekkülümüzü bozar. Akıl sağlığımız arzularımızın ve hırslarımızın kontrolüne bağlı. Doğru ve iyi olanı bilmek, iyi insan olmak için yeterli değildir. Doğru ve iyiy

Bazen sadece duymak kâfidir

"Cam ıslanır ama dost eliyle gelen çay içeni ısıtır" dedi. İki dost pencere kenarına oturdu...Hatırama bugün de devam ediyorum... Zeynep bir gün, "Sen olmasan sabahları kalkacak gücü bulamazdım" dedi.Aysel sadece elini uzattı, sessizce sıktı onun elini. Yıllar, günleri yavaşlatmıştı artık.Sabahları ezanla birlikte soba yanar, çaydanlıktan buhar yük

Bir ömrün sesi

"Aysel Hanım o zamanlar on dört yaşındaydı. Yanında en yakın arkadaşı Zeynep vardı..."Yağmur, sabahın sessizliğini usulca deliyordu. Damlalar pencereye vurdukça evin içinde bir ritim oluşuyordu... Hüzzam bir terennüm ne tam neşeli ne tam kederli ama kalbe dokunan bir nağme gibi. Aysel Hanım sobanın yanındaki koltuğuna oturmuş, ellerini dizlerinde b

Bir resmim bile yoktu...

"Sizi bilmem ama bebekliği geçtim, benim çocukluk hatta ortaokulda bile resmim yok..."Çocukluğumu anlatmaya bugün de devam ediyorum... Evimizde ne bir saat ne de bir radyo vardı. Müzik aleti olarak da kargıdan yapılmış kavaldan başka bir şey bilmezdi kimse.Köylüler günün birinde pirinçten veya bakırdan yapılmış olan kavalı görünce iyice incelemişle

Kimin bacasından duman çıkarsa...

"Ahmet dayımlar soba alıp köye getirince, herkes büyük bir merakla görmeye gitmiş..."Çocukluğumu anlatmaya bugün de devam ediyorum... Ben ilkokulda okurken şehirlerde "kamyon" denilen bir şeyin olduğu söylerlerdi. Kendi kendine gittiğini anlatırlardı. Üzerine bir dağı bile yüklesen götürdüğü anlatılırdı. Biz de çocukça dinlerdik. "Madem kendi kendi

Hangi yaşımı söyleyeyim

"Köylünün mektubuna güzeldestanlar, mâniler yazmada yetenekli birisiydim..."Bana kaç yaşımda olduğumu sordukları zaman, cevap vermekte zorlanırım. Çünkü her şeyden önce doğum tarihim belli değildir. Bu konudaki sorulara "psikolojik yaşım yirmi, biyolojik yaşım yetmiş beş, sağlık yaşım elli, antropolojik yaşım ise -ki bence en önemli olanıdır-on bin

Öfke, dürüst bir duygudur...

Gerze limanı yürüyüş parkurunda duvara bir karikatür çizilmiş. Üzerinde "keşke" yazıyordu. Gördüğüm her şey bizim kendi yorumumuzla anlam kazanır değil mi Tepkimiz de hâliyle sevip sevmediğimize bağlı olmaktadır. Yaklaşık herkesin pişmanlıkları olmuştur. Biz de diyoruz ki keşke sabırsızlıklarımıza, kızgınlıklarımıza, mazur edebiyatı yapıp kendimizi

O gece hâlâ sır!..

"Hasan ne kadar ısrar edip yalvarsa da Tevfik, o gece neden kaçtığını asla söylemez"Hatırama bugün de devam ediyorum. Her kafadan bir ses bir soru çıkmaktadır. Derken "Şuna bir bakın bakalım beyler" sözüyle herkes birer ikişer çevreye dağılır. Öldü mü kaldı mı başına bir hâl geldi mi diyerek damat aranmaya başlanır.Bakmadık yer bırakılmaz. Damat Te