Beni tanıyabildin mi

"Abi ben seni öldü biliyorum. Hatta birkaç kez mezarına bile gittim sana dua ettim."

Üstünde eski, yırtık pırtık kirli bir elbise, uzamış ve ağarmış sakalıyla tipik bir dilenci gibi yanıma yaklaşmıştı. Tam elimi cebime atmıştım ki elimi tuttu:

-Sakın sakın ha Şair! Ben dilenci değilim. İhtiyacın varsa ben sana yardım edeyim. Bak iyice bak gözlerime Şair! Beni bir yerlerden tanıyor olman gerek. Hâlâ yazıyorsun hâlâ şiirin nöbetini tutuyorsun. Bıkmadın mı yazmaktan Seni takip ediyorum. İyi güzel şeyler üretiyorsun. Senin hakkında çok şeyler biliyorum. Hâlâ tanıyamadın mı beni

Peş peşe sorular sormaya devam ediyordu. Dikkatlice baktım bu dilenci kılıklı adamın suratına. Gözlerimden beynime giden sinyallerden ne kadar çabalasam da hiçbir olumlu cevap alamadım. Açıklama bekleyen bakımsız çehreye cevap vermek zorundaydım:

-Kusura bakmayın ama sizi tanıyamadım. Belli ki siz beni iyi tanıyorsunuz. Sahi nereden tanışıyoruz, adınız neydi sizin

-"Yunmadık", desem!

-Sefer Abi derim.

Gözlerimiz tekrar buluştu. Sarmaş dolaş olduk.

-Abi ben seni öldü biliyorum. Hatta birkaç kez mezarına bile gittim dua ettim. Mezar taşında "Yunmadık" yazıyordu. Sahiden sen misin Sefer Abi Ben rüya falan görmüyorum değil mi

Gülümsedi. Ağzında kalan bir iki çürük dişi ile bana bayağı sevimli geldi. Kendimi tutamadım ben de güldüm. Elini omuzuma koydu:

-Gel şurada benim takıldığım bir han var, oturalım biraz konuşalım seninle.

-Oturalım Sefer Abi, dedim.

Az sonra genellikle garibanların, evsizlerin kimsesizlerin takıldığı benim pek uğramadığım handa idik. İki çay söyledikten sonra o anlatmaya başladı: