Vatansızlık acısı hiçbir şeye benzemez

"Güzelce yıkayıp o beyaz yorgan yüzünü birkaç kat kefen yapıp babamı sardım."

Anne bir an duraksadı. "Yavrum!" diye öyle bir bağırdı ki dağlar yankılandı. Tekrar çocuğa doğru koştu. Tam çocuğun yanına vardı, yere yığıldı. Çocuğun kollarını ağzına koydu. Çocuğu ile oracıkta can verdiler...

Biz, yetiştik ikisinin cansız bedenini bir mezar eştik elbiseleriyle oraya gömdük yolumuza devam ettik. Urfa'yı geçtik. Birecik kazasına vardık. Babam Molla Hamza hastalandı ve orada vefat etti.

Babamın böyle seferberlik yolculuğunda ölmesi beni ve kafilede olan bütün insanlar çok üzdü. Ateş yaktık, su ısıttık. Cenazeyi yıkayacağım o kolay ama, sarılacak kefen yok. Etrafı araştırdık kefen bulamadık. Oturdum o genç yaşımda hüngür hüngür ağladım. Erzurum'dan kalkmış ta Suriye hududuna gelmişiz. Muhacirlik sıkıntısı bir yana, Babam Molla Hamza'nın ölümü bir yana en acısı da kefen bulmamaktı bu içimi ayrı yakıyordu.

Biraz kendimi toparladım arabanın üstüne çıktım. Hanımım Hazel'in gelinlik yorganının şiltesinin yüzünü söktüm. Babamı güzelce yıkayıp o beyaz yorgan yüzünü birkaç kat kefen yapıp babamı sardım. Beş on kişiyle cenaze namazını kıldırdık. Birecik'te bir mezarlığadefnettik.

Babamın mezarı üstüne telkin duasını okuyunca kendi kendime "Ey Molla Hamza nerede doğdun nerede öldün Şimdi memleketimizde olsaydık çevredeki köy ve kasabalarda oturan ahali hepsi cenaze namazını kılmaya gelecekti. Şimdi elin garip memleketinde üç beş muhacirin katılımıyla namazını kıldırdık."