Ömer Erdem

Karar

Sistem yoksa insan var

Binalar, duvarlar, araçlar, yollar, makinalar, paralar, propaganda aygıtları, medya platformları yapılabilir ve yönlendirilebilir hemen her şey tek başına bir anlam ifade etmez hayatta. Bir şeyin iş olmasıyla eylem olması arasında nitelik farkı vardır ve eylem insan düşüncesinin en soylu hareketidir. Eylemin hayattan çekilip yerini itaatkar uyuşukl

Varlığı sevilip konuşulmayan 'şey'e isim aramak...

Bir kişinin ismini hatırlayamadığınızda karşınızdakinden yardım istercesine 'şey ne yapıyor' hani o var ya diye sorarsınız. Şey, çağrışımların anaforunda berraklaşacak yer arar bir süre. 'Ha, şeyden, 'danden bahsediyor olmalısın' diyerek sizi kurtarır muhatabınız ve böylece özne sıkıştığı yerden çıkarılmış olur. Daha çok nesneler için kullanılıyorm

Trenle yolculuk eden adam...

İşte yan yana boy atmış yaprakları sonbahar kehribarı kavaklarSis sadece duman değil titreşimli ve buğulu bir zaman alayı gibi yayılıyor yukarılara. Her şey bir anlık. Görünüyor, geride kalıp kayboluyor. Göz neyi yakalamış zihin neyi kaydetmişse onunla yetinecek. Kentin merkezinden, beton, demir ve çelik, trafik ve insan telaşı denilen bulamaçtan ç

Sezai Karakoç aralıkları

Diriliş mimarı Sezai Karakoç üç yıl önce bugün dünyadan göçtü ve arkasında pek çok aralık bıraktı. Telaşlanmayın, aralıktan kastım boşluk değil kelimenin tam anlamıyla üzerinde düşünüp taşınmaya imkan veren açık hayat, düşünce, tutum ve eser çeşitliliğidir. Ölümünden hemen sonra onu 'kapatmaya' çalışan pek çok hamleye rağmen onun açıklıkları bir im

İş esasa gelip dayandığında

Esasın egemenliği yoktur ve o daima arayışın ve yaratıcılığın sütüyle beslenir. Müsebbipler şikayetçi olmaya başladıklarında ise işin esası iyiden kaybolmaya yüz tutmuş demektir. Hele bir de arkasından propagandaya dayalı övünme geliyorsa sözün ipleri birbirine dolanıp kalır. Mesela şu anda ülkenin en birinci sorunu eğitimdir ve müfredatından öğret

Sandalye ve ceket ya daKalk gidelim

Koltuk, sandalye, iskemle, tabure, oturak bunların her biri farklı bir işlev görüp anlam değeri taşısa bile insanla yan yana geldiklerinde değişik çehrelere bürünür. Çocukluğumda, bir akşam vakti lüks lambasının aydınlattığı bir kahvehanenin tam ortasına konulmuş sandalyeye çıkmış kelli felli bir politikacı görmüştüm. Hatta ilk gördüğüm siyasetçi o

'Şiir yardım edecek kadar güçlü müdür'

Şiir yardım edecek kadar güçlü müdür' sorusu, şair Seamus Heaney'den yükselir. İrlanda'nın bu büyük şairinin izlerini Türkçe çevirilerden okumanın ayrıcalığı bir yana, onun bu sorusunu başka bir bağlamda hatırlatan Yabancı Büyü kitabının yazarı Marina Warner'dır. Büyülü Anlar ve Binbir Gece Masalları alt başlığıyla M. Warner, Antonie Galland tarafı

Çok şey olurken olmayan az şeyler

'Görmüyor musun' diyor adam, kolunu ok gibi ileri uzatmış, işaret parmağıyla uzakta bir yeri gösteriyor. Denizin ufkunda zaferden dönen bir filo gördüğünden emin. 'Ne var ki orada Neyi görmemi istiyorsun' diye daha sormadan yanındaki, 'kör müsün, gerçekten görmüyor musun' sorusu daha bir sertleşiyor ağzında. Yüzü işaret parmağı kadar gergin, kararl

Klasik olana dönüş

"Gençleri seviyorum, fakat canım şiir okumak isteyince Bâkî Efendi'yi açıyorum," der Tanpınar, "Yeni Edebiyat Cereyanına Dair" başlıklı yazısında. Bu ifade edebiyatımızda en esaslı modern atılımları yapmış birisi için çelişkilerle örülmüş gibi görülür. Hatta gününü okuyamamış bir ruhun birden sürçmesi diye de yorumlanabilir. Gerçi sonradan ortaya ç

Kötülüğün kamusal onayı

Alışkanlıklarımız zamanla kanıksamaya en sonunda ise duyarsızlığa dönüşür. Bireysel alışkanlıkların toplumsal alışkanlıklarla örtüşmesi ise uzun vadede ortak bir çürüme havuzu oluşturur. Hayatla kurulan temasın tabiatı kişinin tercihlerini de belirler. Tercih, düşünsel tartmanın sonucudur. Maruz kalma ise çok bileşenli ve çok katmanlı, çağımızın en