Ömer Erdem

Karar

Haksızların büyük zaferi mi

Gazze'de çocukların, kadınların hunharca katledilmesi, soykırımı gölgede bırakan zulümler işlenmesi gözlerimizin önünde olup bitiyor. Sadece gözlerimizin değil ruhlarımızın da bu vahşete razı olması bekleniyor. İsrail adını almış terörist devlet adeta haksızların büyük zaferi adına kötülük burcuna son bayrağı dikiyor. 'Zulüm bir şeye hakkını vermem

Hayat Serpintileri ya da Mahmut Yesari

Öteden beri popülerlik diye bir hastalığı var edebiyat ortamımızın. Günün havasına, güncelin çağrısına kapılmak, şu veya bu yönden estirilen rüzgara göre ilgi gösterip vaziyet almakla gün yüzüne çıkan bir hastalık daha çok. Böyle olunca da ne kavramlar ne meseleler ne de yazarlar yerli yerine oturabiliyor. Vaktiyle şöhret bulmuş isimlerin yıldızı s

Kılıç çiçeğinin söylediği...

Üç boy Paşa kılıcı çiçeği güneşe karşı çekilmiş silah gibi ışıyordu balkonda. Doygun sonbahar ışığı dokularındaki ebrumsu dalgayı daha bir belirginleştiriyor sokaktan gelip geçene kayıtsız kendi geçit alayına hazırlanan genç askerler misali bu üç dal komut alıp veriyordu kendi aralarında. Onun ise aklı mutfakta kalmıştı. Bir dal sakız sardunyasının

Bazı Günlerin Sonu

Yeni bir yazarla buluştuğumuzda farklı sürprizler karşılar bizi. Etraf birbirine benzeyen o denli ses ile doluyken ilkin sürprizciliğiyle ayrışır o. Cümleleri başka bir sesle kurmuştur mesela. Yüksek veya alçak çıkması önemli değildir sesinin. Kendilik tınısıyla belirmesi yeterlidir. Burada durursunuz. Bir şey duydum galiba Bir şey duymuş olabilir

'Dalga boyu' hayat ya da Murat Yalçın...

Metinsellik edebi eserde amaç değil sonuç vasfı kazandıkça görünmez olur ve hele öykü gibi hayatla mutlak bitişik ve dilin en kısa aralığında akan bir türde daha bir estetik değere bürünür. Öteden beri Murat Yalçın'ın hayat öykücüsü olduğunu ve hayatla metinselliği ustalıkla bağdaştırdığını biliyoruz. Ayrıca, metinsellik hep bir dil tadıyla var ola

Herkese ait mekanlar yalnız şahsa özgü nazarlar

Mekan denilince daha çok yapılar anlaşılır. Ev bir mekandır, kulübe, lokanta, çadır da öyle. Oysa mekan ile alan hatta uzay arasında zincirleme bağlar bulunur. Bazı mekanların mülkiyeti, şahıslar ve kurumlar tarafından elde tutulabilir fakat çoklu kullanımlı mekanlar mülkiyetten beri kalmak durumundadır. Hatta çağımızda araçların pek çoğunun mekan

Türkçeyi düşünmek veya Semih Tezcan okumak

19. yüzyılın özellikle başlarından itibaren zihniyet dünyamıza dahil olan meselelerden biri de milliyetçiliktir ve karakteri itibariyle dışarıdan gelen etkilere bağlıdır. Fransız İhtilalinden sonra gelişen ulus devlet düşüncesi beraberinde bir dizi tartışmayı getirir. Osmanlı gibi çok dilli, çok milletli, çok dinli bir yapının ilkin bu dalgayı 'Osm

'Sorumluların' büyük sorumsuzluğu ya da...

Ya da, evet ya da dilimizin o pek yerindeki kelimeleriyle söyleyip derece derece sayarsak, sorumluların büyük yüzsüzlüğü, pişkinliği, körlüğü, vurdum duymazlığı, yalancılığı hatta ahlaksızlığıO denli çok sorunun içinde yaşıyoruz ki ülke olarak bunların hiçbiri bugün doğmuş ve yarın hemen çözülecek konular değil. Ayrıca kimsenin elinde sihirli değne

Aile cehennemi ve çocuklar...

Türkiye bir aile cehennemidir ve anne ve babadan başlayarak halka halka bölgeye ve sosyo-ekonomik katmanlara göre ateş değişikliği gösterir. Ataerkil tortuların din ve sosyolojik sebeplerle sarmalanması yetmedi kutsallık gibi bir çürütme kapağıyla örtülmesi onun basıncını daha da artırır. Aileyi dönüp dönüp kutsayan ağızlar çok köklü iktidar tutkul

Mizahsız dünya

Türkçe salınımlı bir dildir ve bu sebepten her tür anlam kaymasına rahatlıkla uğrayabilir. Dildeki yapı değişiklikleri kadar anlam yükleri de kendiliğinden oluşmaz. Hele Türkçe gibi sadece coğrafya değil, din, kültür, insan ve hayat 'boylayan' bir dil söz konusu olduğunda asıl anlamı merkezde tutarak yakın ve uzak manalara gidip gelmek daha bir ilg