Ömer Erdem

Karar

Sadece sizin olan bir sabah...

Değil İstanbul, New York, Pekin, Moskova, Berlin, Londra, Atina, Tahran, Tokyo'da, değil Ulanbator, Bratislava, Aşkabad, Bakü, Katmandu'da herhangi bir insanın sadece kendisine ait bir sabahın doğuşundan söz edilebilir mi artık Dünyada gittikçe tuhaf bir mülkiyet örüntüsü oluşmakta ve görünmeyenlerin hakimiyeti görünenleri çember içine almaktadır h

Gözümüzü yumarsak olanlar ortadan kalkar mı

Bazıları, olan bir şeyi olmamış sayarsak o şeyin yok olacağına inanıyor. Hatta o kadar ileri götürülüyor ki bu inanç, ebedi bir körlük ilahiyatına bürünerek kendisine yeni tanımlar getiriyor. Sebeplerin ağır gerekçesinden kaçanlar için sonuçlar her zaman göz ardı edilebilir. Gözümüzü yumarsak olan şey birden olmamış oluverir. Oysa sebepler çoğunluk

Deprem sadece binaları mı yıkar

1950'den beri bina ile kurduğumuz ilişkinin doğası, Anadolu coğrafyasında en az bin yıllık yaşadığımız maceradan kopuktur. Temelinde toprakla kurulan ontolojik ilişki var bu kopuşun. Tarım toplumu olmanın dinamikleri değişmeye başlamış şehirli olmaya ise hazırlıksız yakalanmıştır ülke. Çadır, oba, ev, konak, köşk, yalı her biri teknik, ekonomik, so

Kül yiyen adamdan bir ülke...

İnsanın ilk yapısı üç taşla başlar. Benzer büyüklükteki taşlarla üçgensi bir yapı çattığınızda ateşi ehlileştirilip ocak haline sokabilirsiniz. Dilimizde evin aynı zamanda 'ocak' kelimesiyle karşılanması sebepsiz değil. Ocak ateşle tüter. Ateş pişirir, doyurur, ısıtır. Duman çıkan yerde ateş vardır. İster bir obanın ortasında ister müstakil bir evd

Hasbi duygular aşırı güzel fakat eleştirel akıl mutlak şart...

Felaket günleri geldiğinde toplumdaki hasbi duygular kendiliğinden uyanıyor. Anadolu kıtasının zemininde saklı iyiliğin her seferinde doğudan batıya, kuzeyden güneye dalgalanıp göz yaşartması büyük şans. Kas hafızası gibi bir şey bu. En sert yerinden acı anında gerilip sertleşiyor, insana umut aşılıyor. Geçmişte türlü sebeplerle ne denli birbirine

Kültür Tüccarı

Halı alıp satan adam genç bir kızın halı dokurken her bir ilmeğe attığı aşk acısını düşünmez. Uzun ve maharetli parmaklar her düğüm atışta deseni ortaya çıkarırken kimselere söyleyemediği sancılarını da dile döker. Halıyı bitirip de karşısına geçtiğinde başkalarının hayran olduğu şey onun için ayrılığının resmidir. O sebepten kıymetli bir halıya ko

Beklemek

O sadece beklemeyi bekliyordu. Godot'nun beklediği türden bir bekleyiş değildi yaşadığı. Kelimenin tam anlamıyla beklemenin kendisini bekliyordu. Uzun, çok uzun zamandır yoktu çünkü ortalıkta beklemek. Kayıptı. Oysa her yan her yer beklemekle doluydu. Hatta hayatı çekip çeviren, kurup bozan oydu. Beklemeye göre şekilleniyordu her şey. Durakta otobü

Neyi değiştirelim

Saatimizi değiştirdiğimizde zamanı da değiştirmiş mi oluruz Bir ırmağın denize döküldüğü noktaya kadarki her yeri aynı isimle anılırken her noktasında akan su aynı mıdır Ya da ismimizi başka bir adla değiştirdiğimizde biz başka birisi olup çıkar mıyız Niyetim beklenmedik ve çarpıcı sorular sorarak akıl karıştırmak değil. Zaten bir aklın düzenli olm

Çekip gitmek...

Kim bilir nice insan hangi sıklıkla tekrar edip duruyor çekip gitmek isteğini. Çalıştığı yerden çekip gitmek istiyor mesela. Oturduğu evden. Yaşadığı şehirden, ülkeden ya da içinde bulunduğu insan ilişkilerinden. Bir ağaç göçmen kuş değil ki çekip gitsin. Bir taş akarsu değil ki akıp yürüsün. Her varlıkta var belki çekip gitme isteği. Dürtüsü. Pota

İktidarlar gürlerken edebiyat gümler mi

Daha baştan, yola koyulurken kendiliğinden ayrışır doğaları gereği siyaset ile edebiyat. Tarih göstermiştir ki en uzun süreli ve güçlü iktidarlar bile zeval bulur. Bu bağlamda siyaset zeval içinde bir süreklilik istencidir. Edebiyat ise tam da zevali aştığı, ölümsüzlüğe talip olup yok oluşu karşısına alabildiği derecede var olur. Ölümden korkmakla