Orada burada şuradaOnunla bununla şununla
Kültürü elinden alınmış bir dünyaya yeni bir hava getirmek öyle kolay değil. Modern zamanların parçalayıcı etkisi o denli yaygın gerçekleşmiş durumda ki neyin nereden toparlanacağı da belirsiz. Minimal olanın niteliği ile ferdi olanın özgünlüğü ister istemez bir korunma gerekçesi yanında karakter görüntüsü de kazanır bu tabloda. Herkesin kendi dünyasına çekilmesi ( kapanması değil) anlaşılabilir. Ferdilik ve minimallik bu bakımdan tohumlaşmadır. Bir toplumun değerleri zamansal paralaksların oyuncağı olunca hele düşünsel ölçekte ilerlemek, değerli olanla geçici olanın belirginleşmesini sağlamak zorlaşır. Her bir sanat eseri tıpkı kaynağı sanatçı gibi bir ve biricik olmak durumundadır. Sanatçının yarattığı eserin biricikliği ile bir dizi bileşenin organik sonucu sayılan sanatçının durumları tam bir değildir. Çoklu özgün eser ve yaratıcı özneyle oluşur kültür ve bu bağlamda başlangıç ve sürece dahil edilir. Sanat eserinin sonuçta getirdiği kültür de birleşecektir elbette başlangıç ve süreçle. Ne var ki başlangıç ve süreci gözden geçirmeden eserin üzerine yoğunlaşmak kültürü soyulmuş bir ortamda onu savunmasız koymaktır. Çokça yaşanılan budur.
Şiir ve şair söz konusu olduğunda mesela onun öznesi ve yaratıcısı olan kişinin söze koyulmasının ister istemez handikapları var. Ne bir kültürün içindedir ne de seslenebileceği bir kültür ortamı vardır. O ne vakit bir cümle kursa sanki kendisine dair bir talebi veya durumu dillendiriyormuş gibi anlaşılır kültürü soyulmuş ortamlarda. Bir savunma içindeymiş hatta bir beklenti talebi varmış gibi yorumlanır. Fakat etrafın kuraklaşıp ıssızlığın arttığı yerde bir varoluş efektiyle değil doğasının kımıldayışıyla yerinden doğrulur o. Ayakta duruşu kadar adım atışı, konuşması kadar susması olağandır. Kendi adıma nicedir Türkiye'nin kültürel derinliğini çoktan kaybetmiş bir toplum olduğunu idrak etmemin geçmişi çok yakın sayılmaz. Siper, cenah, kanat, taraf, ideolojik çeper gibi sadece bir motif geçicilik derecesi taşıyan durumun hakikatmiş gibi ortalığı kaplaması ve neredeyse bütün değer ve değerlendirmelerin buradan yürümesi kabul edilemezdi zaten. Böyle olunca şairi mesela orada, burada, şurada, ondan, bundan, şundan tekrarıyla ve şamatasıyla arayıp durmanın tutarlılığı olamazdı. O sese dönüp bakmak kadar oradan ses çıkarma derdine düşmenin hükmü olabilir miydi
Dergi, gazete, akademi, eleştirmen, kitapçı, okur, yayınevi, sosyal ve kültürel çevre, dostluk, arkadaşlık gibi halkaları kopmuş veya koparılmıştırtır şairin. Şiirse alabildiğine hayatın dışınabitilmiş üç beş popüler yağmacının dilinde mahpus haldeyken niçin hala şiir daha bir mümkün Türkiye'de sorusunu geliştirmek gerekir. Şuradacılık veya buradacılık oynamanın masumiyetinden söz edilemez. Şiir her zaman bir ve biricik karakterli şair denilen varlığın yarattığı özgün bir sonuçtur. O sonuç ne denli gününde ve güncel ölçülerle değerlendirilip hayat verilebilirse kültürel yeşerme ve süreklilikten söz edilebilir. Elbette güncelliği kuran biraz da şairlerin eylemleridir ve bu ülkede atılımlı dergileri onlar çıkarmışlardır. Şimdilerde yaşanan köklü sosyolojik çözülmenin sonucunu eser verene yüklemek hangi estetik ve bilimsel ölçüye sığar bilinmez fakat eğer hala Türkiye'de şiir insanlar arası olduğu kadar toplum katmanları için bir imkan formülü ise soruyu nereden sormak gerekir Şairin potansiyel derecesi mevcut yanılsamaya mahkum edilemez.