Ömer Erdem

Karar

On binlerin dönüşü…

Sabun çiçekleri geride kaldı. Tozlu böğürtlenler, kara tavuklar, dalında didiklenmiş incirler, sabah sessizliğinde bir ordu homurtusu kadar ses çıkaran arılar hepsi hepsi. Hava şartları uygunsa geceleyin gökyüzünü çapkınca dolduran yıldızlar, sevgilisine darılırcasına kayıp gidenler de var aralarında. Bir iri baykuş bilgeliğiyle ağaçların arasından

Başkasının bahçesinde gülmek ya da bahçe biziz gül bizdedir

Bir kere bizim bahçe tarumar oldu ya bir kere suyun neşesi kaçıp toprağın teni bozardı ya! Bir kere güneşin şavkı atından düştü ay nazara uğradı ya! Ne kuştan ses çıkar ne hüthüt haber getirir ne de gece baykuşu sırlar saçar etrafa. Sabah çiğlerinden nicedir bir haber gelir değil ayrıca. Gidilip de dönülmemiş plastikten bir piknik oyunu gibi işler

Dijital ci(e)nnet…

Çocukluğumda henüz dijital kelimesi yoktu fakat fen tabirini sıklıkla duyardım. Öyle bir şeydi ki bu fen dedikleri bizi gaflet ve cehalet uykusundan uyandırıp iki yakamızı bir araya getirecek yegane mucizeydi. Biraz trajedi çokça da komedi oyunlarına benzettiğim kimi geçmiş yaşantı parçaları arasında hala zıplar durur 'fen' sözcüğü. Bazen şapkadan

Meyvesiz yaz…

Namrun Yaylası'nda her yaz altına oturup kitap okuduğum, yazı yazıp kuş sesleri dinlediğim bir elma ağacı var. Kimi geceler yanında durup yıldızları da izliyorum hava berrak olduğunda. Önü sıra serpilen kızılcıkların ateş böcekleri gibi kızarışını da izliyorum onun altında. Sıcak biraz artıp da hava bastırdığında birden tepesinde bir kımıldanma baş

Deniz düşünceleri…

Deniz güneşle birlikte ilk uyanan varlıktır dersem kimse şaşırmasın. Hatta o güneşten de önce uyanır fakat çalkalanıp durmaktan, gerinip esnemekten bir türlü ters yüz edilemeyen çamaşırlar gibi kendisine takılıp kalmaktan güneş olmadan kurtulamaz. Bir kaşı kalkık her an güneşin patlayacağı yönde tetiktedir. Çünkü deniz bir gündüz varlığıdır ve gece

Niçin yanıyoruz ya da bitmeyen cehennem...

Modern zamanlar daha bir planlama işidir ve planı programı yapılmayan her gelişme sonunda felaket getirir. Her yıl yaz geldiğinde Ege'den Akdeniz'e, Marmara'dan Batı Karadeniz'e değin pek çok bölgede orman yangınları çıkıyor ülkemizde. Ve bu yangınlar büyük plansızlığımızın ateşini gösteriyor. Uğradığımız mal ve can kaybının sınırı yok. Doğada oluş

Gökten yağan un on gram saçlarımda…

Dedem çocukluğumda beni de değirmene götürürdü. Giderken bağımızdan üzüm yolmak ve merkeplerin meraklanıp semere yüklenmiş çuvallardan birine diş geçirmesini önlemek benim vazifemdi. Akşam gün batarken yola çıkılır kasabamıza birkaç kilometre uzaklıktaki Dere Kasabadına karanlıkta girilirdi. Torosların karlı zirveleri Çarşamba Çayını besler ve bu s

Yarının geçmişi…

Pilea çiçeğine Çin Para Çiçeği ismini de koymuşlar nedense. İlkin pek anlam veremiyorsunuz bu yavru fil kulaklı bitkiye hangi sebeple bu ismin verildiğine. Sonra, onun yerini sevip yavaş yavaş kendi içinde gönenip adeta bir iç koloni ruhuyla büyüdüğünü görünce anlıyorsunuz. Hele soğan erkeği gibi tohum direkleri çıkarıp kendi dibinden pıtrak pıtrak

Çok sıcaklar az gölgelikler…

Sıcak da soğuk da s harfiyle başlar dilimizde fakat asla birbirlerine benzemez. Tek benzeş yan soğuğa düşenin sıcağı, sıcağa kalanın soğuğa hasret kalmasıdır. Tersinden bir hasretten söz edilebilir. Sıcağa düşkünlerle soğuğa müptela olanların nasıl mizaçları farklıysa kış gelince yazı, yaz gelince kışı özlemek de zıt fakat insanca haller arasındadı

Barışırken de vatan olmak...

Ölüm sadece eski dünyada değil modern zamanlarda da hep yüceltildi. Halife, Kral,Hükümdar, Komutan, Führer, Mareşal vasıtasıyla yüzbinlerce insan vatan uğruna savaşmaya çağırıldı. Haritalar kadar duygularla da bölüşülmüştü böylece yeryüzü. Din ve dil sınırları belirleyiciydi. Moğollar benzeri bir felaket silgisi gibi çalışan ölüm akınları da yaşand