Latif Bozdoğan

Milat

Bir yol ayrımındasın

Geceden beri onu besliyordun. Önce prizde elektrikle, sonra parmaklarının ucundaki kelimelerle, en sonunda da sana dair ne varsa, en mahrem anılarınla. Ve o an fark ettin: Asıl şarj olan sen değildin. Sen, o makinenin bitmeyen piline dönüşmüştün. En tehlikeli uykudaydın; gözlerin fal taşı gibi açıkken daldığın o uykuda. Bedenin ayaktaydı; dakik, it

Silinen ahitname

İçinde yaşadığımız günlere dair, tarifi zor lakin herkesin iliklerinde hissettiği ortak bir tecrübe var: zeminin ayaklarımızın altından usulca çekildiği tuhaf bir baş dönmesi. Bu, dünyanın herhangi bir metropolünde hissedilen küresel bir ateşin bizim topraklarımızdaki çok somut bir tezahürü. Büyük bir krizin, her birimizin hayatına sızan ince sızın

İmkânsızlığın tohum ekicileri

Bazen evrenin sessiz toprağına, mukadderatı bilinmeyen tohumlar ekilir. O tohumların içinde saklı potansiyel bir muammadır; kiminden asırlık bir çınar, kiminden bir anlık ateş böceği çiçeği, kiminden ise yeryüzünün henüz tatmadığı bir meyve filizlenir. Bizler, gündelik hayatın gailesi içinde, genellikle toprağa ne ekersek onu biçeceğimize inanırız.

Bilgeliğin sessiz çırakları

Duvarınızda asılı duran o diplomanın, pek yakında bir Betamax kaseti kadar antika bir değere sahip olacağını söylesem, bu bir kehanet olmaz, sadece gecikmiş bir tespittir. Bir zamanlar hayatın fırtınalarına karşı demirden bir zırh olduğuna inandığımız o kâğıt parçası, bugünün savaşlarında paslanmış bir kalkandan farksız. Zira eski haritalarla yeni

Odanın kemikleri

Bu odanın bir kokusu yok; bu oda, kokunun bizzat bedeni. Aldığım her nefes, ciğerlerime dolan kuru bir hava değil, ruhuma yapışan ıslak mezar toprağı gibi kekremsi bir tortu; çürüyen ahşabın, zamanla gevrekleşmiş kâğıdın ve hiç havalandırılmamış bir anının genzi yakan, fiziksel ağırlığı. Karşı duvardaki saatin sarkacı, paslı bir bıçak gibi saplanıy

Gençlere mavi bir mektup

Kaş'ın sakin bir tepesinden, güneşin denize vedasını izlediğini hayal et. Bu satırlar, sana adanmış bir mektup olsun. Tam karşıda, bir el uzatımı mesafedeki Meis adasının ışıkları birer birer yanarken; tuzlu rüzgâr, yüzüne tarihin asırlık yankılarını taşır. O an, deniz sadece bir su kütlesi değildir. Ufuk çizgisi, coğrafi bir sınırdan çok daha fazl

III. Erdoğan ve yeni nesil diplomasi

Tarihin fısıldadığı mekânlar vardır; duvarları, toprağı, hatta rüzgârı bile yaşanmışlıkların sükûnetiyle ağırlaşmış yerler. Bir zamanların darağacı gölgeli Yassıadası, bugünün Demokrasi ve Özgürlükler Adası; tarihin fısıltılarını duvarlarında hâlâ saklayan bir hafıza mekânıdır. Bu sembolik sahnede, Bosphorus Diplomasi Forumu'nun kürsüsüne doğru yür

Bir cambaza bak hikâyesi

Edirne'de, Mimar Sinan'ın gökyüzüne vurduğu ilahi mührün, Selimiye'nin kubbesi altında bugünlerde derin bir sükût var. Dışarıdan sessiz duran o iskeleler, aslında içinde fırtınalar kopan bir ruhun, bir milletin hafızasıyla giriştiği muhasebenin ahşap ve demirden paravanlarıdır. Bu iskelelerin gölgesinde, mimari bir harikanın restorasyonundan çok da

Bir çırağın gözlerindeki ilk kıvılcım

Elimizde bir tersine dönmüş piramit var. Tabanı olması gereken yerde, yani üretimin, zanaatın ve ustalığın somut dünyasında incecik bir tepe noktası duruyor; bütün ağırlık ise tepede olması gereken yerde, yani akademik bilginin soyut evreninde birikmiş, her an devrilecekmiş gibi tehlikeli bir dengeyle sallanıyor. Türkiye'nin eğitim manzarası, ne ya

Bitmemiş projeler mezarlığı

Zihnimde bir atölye tezgâhı… Üzerinde, incecik bir ahşap oyma kalemi ve yanı başında duran farklı boylardaki törpüler beliriyor. Kalemin sapı, onu tutan elin çizgileriyle, nasırıyla, terinin tuzuyla bütünleşmiş; adeta bir bedenin yaşayan uzvu gibi. Oyma kalemi, ahşabın kalbine inen en ince damarları işler; törpülerse ham kütüğün direncini kırar, pü