Işıl Özgentürk

Cumhuriyet

Hiçbirimiz masum değiliz!

Deprem bölgesinde dişlerimi nasıl sıkmışsam ön iki dişim kırıldı. Döndükten hemen sonra öcü gibi mahallenin kahvesine gidip gördüklerimi, yaşadıklarımı anlatmaya, en azından mahallelimi uyarmaya can atıyordum. Tuhaf bir şey kimse oralı değildi ve ben fırsat bulup anlattıkça "Biz evimizi depreme karşı güçlendirdik", "Bizim ev yıkılıyor, sağlam bir m

Bir grup arkadaşımla destek için gittiğimiz İskenderun'da kadınlar haykırıyor: Ölmedik buradayız

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Sabahın ilk saatleri İstanbul'dan TKP'li kadınları getiren otobüs beni de aldı. Otobüste her meslekten, her yaştan 34 kadın var. Avukatlar, doktorlar, öğretmenler ülkenin çeşitli yerlerinden gelmişler hemen hepsi canla başla işlerini yapmaya çalışıyor. Onlara baktıkça kendi gençliğimi anımsıyorum, söylemeden geçem

Unutma unutturma!

Sevgili okurlarım, deprem bölgesinden yeni döndüm. Öfke içinde evimde otururken TKP'li bir arkadaşım aradı, Işıl dedi, "TKP'li kadınlar 8 Mart'ı deprem bölgesinde geçirecekler, katılır mısın" Anında "Evet" dedim, içten içe böyle bir çağrı bekliyordum, mesleğime dair hiçbir şey yapmadan oturmak bana göre değil! Tanıklıklarımı daha sonra sizlerle pay

Tanrı'nın para olmadığı bir dünya mümkün!

Mahallemde dürüstlüğü, iyiliğiyle tanınan bir marangoz dostumuz şöyle demişti: "Bunlar, yirmi yıldır bizi yönetenler benim inançlı kalbimi bıçakladılar. Artık onların Tanrısına inanmıyorum, çünkü onların Tanrısı para!"Hiç böyle düşünmemiştim. Evet, bu yönetim parayı Tanrı yaptı ve gerçek inananlar derin bir hayal kırıklığına uğradı. Son deprem fela

Rezidans cumhuriyeti çöktü

Sevgili okurlarım, hepimiz öğrendik ve Naci Hoca haykırdı: "Bilin artık, Türkiye bir deprem ülkesidir!" Ben bir ilave yapmak istiyorum ve azgelişmiş bir ülkedir. Şimdi bakın ben yürürken hep çevreme, insan yüzlerine bakma alışkanlığında bir Türk vatandaşı olduğumdan çok sık düşerim. Düştüğümde de kimselere kızmam kendime kızarım; "Kızım, Paris soka

Çocukların bilgeliğine ve şiire sığındım

Sevgili okurlarım, şu on beş gün içinde ne kadar çok acı ne kadar çok sevinç yaşadık. Ve çaresizliğimiz ve öfkemizle baş başa kaldık. Ölülerimiz toplu mezarlara çöp torbalarıyla gömüldü. Onlar gömülürken bizi idare ettiklerini söyleyen bakanların deprem bölgesinde kahkahalarla güldüklerini gördük. Bizim kesemizden Merkez Bankası en büyük bağışı yap

'Bana bir varmış de...'

İşte yeni bir yıl, doğrusu bu yıla neşe içinde, karlarda yuvarlanarak geçirmek isterdim. Olmadı ve son anda sevdiğim dostlarımın arka arkaya yitip gitmesi, ölümün benim kuşağıma bir adım daha yaklaştığını hissetmem hiç de yabancısı olmadığım bir hüznün ferahlatıcı sularına sürükledi beni. Ve birden ünlü İtalyan yönetmen Bernardo Bertolucci'nin Paul

Acının durakları

Ne yazık ki ülkemde hiçbir şey değişmiyor. En çok da acının durakları değişmiyor. Çünkü savaş, bu güzel ülkemizi yıllardan beri işgal etmiş durumda. Geçenlerde havaalanında bir ailenin erkek çocuğunu askere uğurlamasına tanık oldum. Anne o kadar çok ağlıyor ki herkes şaşırmıştı. Sonunda oğlunun ayaklarına kapandı ve "Gitme seni ölüme yollamam ben!"

Bizi bekleyen bir sınav var

Bugünlerde sıkı bir belgesel izleyicisiyim. Özellikle İkinci Dünya Savaşı ve Hitler'in başa nasıl geçtiği ve Almanya halkının en inanılmaz yalanlara ve vahşete nasıl sürüklediğini anlatan belgeseller başucu kitaplarım gibi oldu. Pek çok şey anlatılıyor ama Hitler'in başa geçmesinde, Alman halkının ve Alman muhalefetinin oynadığı role pek değinilmiy

Çocuk tecavüzü bir evcilik oyunu değildir!

Altı yaşında bir kız çocuğuna önce gelinlik giydiriliyor, sonra beline kıpkırmızı bir kuşak bağlanıyor. Altı yaşındaki kız çocuğu neden bu gelinliği giydiğini bilmiyor, beline bağlanan kıpkırmızı kuşağın neden bağlandığını da bilmiyor, kimseler de ona söylemiyor. Bu kıpkırmızı kuşak onun bakire olduğunu simgeliyor, kızdan çok büyük bir adam işe ilk