Mucizeler gerçektir

Hiçbir şey imkânsız değildir. İşte mahpusta resimle tanışan Balaban'ın bir resmi. Saygıyla. Sevgili okurlarım bilgisayarın başına geçtim, Atatürk Havalimanı'nın pistlerini acımasızca parçalayan iş makinelerinin sesi, SADAT'ın çıplak tablosu, akşam pazarlarında yiyecek toplayan yaşlı başlı kadınlar-erkekler-çocuklar, bitmeyen erkek şiddeti, açıkça söylemek gerekirse beni korkutan seçim haberleri, AKP yargısı tarafından CHP belediyelerine ansızın başlatılan yolsuzluk iddiaları, insanda ne neşe ne umut bırakıyor. Böyle düşünürken birden birkaç yıl önce beni uyaran bir okuyucumun sözleri ve onun için yazdığım bir hikâye aklıma geldi, olay şöyle olmuştu: Okuyucumla Paşabahçe Mağazaları'ndan birinde karşılaşmıştım. Paşabahçe Mağazaları'nda özellikle ülkemin geçmiş uygarlıklarından esinlenerek yapılan vazolar, gözyaşı şişeleri her daim beni başka zamanlara götürür. Dalıp gitmişim, birden birisi kolumu sıkıca kavrıyor. Dönüp bakıyorum, orta yaşlı bir kadın, gözlerinin içi gülerek, "Sizi tanıdım" diyor, "Ama bir şikâyetim var, her yazınız beni ağlatıyor, bu nedenle bazen sizi okumuyorum." Şaşkınlıkla "Vay canına, bu gerçek mi" diye soruyorum, "Evet, ağlatıyorsun. Ama vazgeçme, sakın vazgeçme." Donup kalıyorum, oysa ben neşeyi severim, dalga geçmeyi de. Anlaşılan o ki ülke karanlığa gömüldükçe ben de neşemi, dalga geçmeyi yitirmişim. Sarsılarak kendime geliyorum ve eve koşup okuyucum için az sonra okuyacağınız Lütfü Bey'in hikâyesini yazıyorum, Lütfü Bey, çocukluğundan beri renkli boyalara, çiçeklere, kuşların kanatlarındaki bin bir renge vurgundu. Eline ne zaman bir kâğıt kalem geçse, ya kardeşlerinin birinin resmini yapmaya başlardı ya da masada duran portakalların. Kalabalık bir ailenin çocuğuydu. Dededen kalma bir evde yaşarlar, kıt kanaat geçinirlerdi. Çocuk Lütfü, ortaokulu bitirdikten sonra ailenin onu okutmaya gücü yetmediği için hemen hayata atılmak zorunda kalır. Orada burada çıraklık derken bir devlet üniversitesine hademe kadrosuyla girer. Ve bu iş onun hayatını kökünden değiştirir. Peki ne olur, Lütfü Bey, üniversitenin resim bölümünden çıkmaz olur. O renk renk boyalara, sessizce resim yapan öğrencilere bakıp bakıp iç geçirir, bazen bir cesaret gelir, herkeslerden gizli resim yapar. Bu arada evlenmiş, okulun hademelik kadrosundan gece bekçiliği kadrosuna geçmiştir. Okulun lojmanında yaşamaya başlamışlardır. Gece bekçiliği Lütfü Bey için büyük şansmış. Bu nedenle sık sık Tanrı'ya şükredermiş. Gece bekçiliği ona başka şeyler yapması için zaman bırakıyormuş. O da bunu en iyi şekilde değerlendirir, bir yıl boyunca büyük bir inatla çalışıp lise sınavlarına girer. Öylesine azimlidir ki bütün derslerini