Dengesiz ceza, denge sağlamaz

Kimliği sıfırlanmış bir toplum, yüksek ve dik dağ başından kopmuş çığ gibidir. Onun önlemi yoktur.Demokratlarvelaiklerne derlerse desinler, gerçek değişmez. Köksüz ağaç meyve vermez. Kökü kurutulup koparılmış ağaç hayatını kaybettiği için artık o bir odundur. Tefekkür ve dava yeteneği çökmüş, dirayeti bitmiş bir toplum, hayatî özelliklerini yitirmiş meyveli ağacın odunlaştığı gibi nötr hale gelir ve hayatî aktivitelerini tamamen kaybeder. Ağacın kökleri kuruduğu zaman dalları, yaprakları, çiçekleri de kurur, Bizde bunun korkunç boyutlarda uygulaması yapılmış ve harf inkılabı ile köklerimiz kurutulmuş ve damarlarımız koparılmıştır. Onun için biz, müslüman bir millet olmamıza rağmen kendi öz değerlerimizi gündemimize alamıyor, İslam ve laiklik arasında şaşkın ve kararsız kalıyoruz. Bu yüzden de "neden böyle olmuşuz" sorusunu sorup derinlemesine düşünemiyoruz ve esas meselelerin çaresi için teşebbüs cesareti gösterme sıkıntısı altında eziliyoruz. Sonra dönüyor palyatif tedbirlere baş vuruyoruz. Yine çare bulamıyor, dahası ile karşılaşıyoruz. Bunun çaresi elbette vardır. Bunu basitleştirerek bir hikâye anlatarak açıklamaya çalışayım. Lise öğrencisi bir genç, babasının ticarî yurt dışı gezilerine katılmak ister. Fakat babası buna sıcak bakmaz. Sonunda oğlunun ısrarına dayanamaz, ona takdirnâme şartı koşar. Sene sonu genç, takdirnâme getirir. Baba çaresiz, bir deneme daha yapma gereği duyar ve fizikî bir haritayı yırtarak parçalara ayırır. Oğluna, bunu yerli yerine düzenlemesi kaydı ile söz verir. Genç babasının beklemediği bir anda odasına girer, haritayı babasına uzatır. Baba, buna inanmaz, nasıl yaptığını sorar. Gencin cevabı hazır ve nettir, Babacığım, uğraşırken haritanın arkasında insan kesitleri gördüm. Ben insanı düzelttim. Harita kendiliğinden düzeldi. Evet demek ki insan esastır. Öyleyse niçin palyatif tedbirlere baş vuruluyor Çaresiz kalıp devleti