Abdüllatif Uyan

Türkiye

Resûlullahı baygın görünce!..

Hayber seferinde Resûlullah Efendimiz, harp ganîmeti olarak kendisine düşen hazret-i Safiyye'yi devesinin arkasına aldı. Geriye dönüyorlardı. Bir ara devenin ayağı kaydı. İkisi de deveden düştüler! Ebû Talha, Resûlullahı baygın hâlde görünce aklı başından gitti! Efendimizi kaldırdı. Deveye bindirdi. Kendisi ve Enes bin Mâlik, develerine binmiş oldu

"Ben cenge gideceğim!.."

Hazret-i Ebû Talha'nın (radıyallahü anh) yaşı hayli ilerlemişti. İhtiyar hâlinde bir ara; "Ey müminler! Mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihâd edin!" meâlindeki âyet-i kerîmeyi hâtırladı. Yaşı yetmişe varmıştı. Heyecana kapıldı birden! Oğullarını çağırıp; "Çabuk beni harp için teçhîz edin ki harbe gideyim!" dedi. Onlar râzı olmadılar. Bab

Harpte, nârası düşmana korku salan zat!

Hazret-i Ebû Talha (radıyallahü anh), harplerde Resûlullaha saldıran müşriklere karşı vücûdunu siper eder, hiç kimseyi Ona yaklaştırmazdı. Ok atmakta mâhir idi. Okları hep isabet ederdi. Her oku bir müşriki haklardı. Harplerde daima Resûlullah'la birlikte olur, Onu tâkip eder, müşrik oklarının Sevgili Efendimize isabet edeceğinden çok fazla korkard

"Müslüman olursan seninle evlenirim!"

Hazret-i Ebû Talha (radıyallahü anh), İslâm güneşinin doğduğu sırada yirmi yaşına erişmişti. Henüz îmân etmemişti. Ve evlenmek istiyordu. Hanım sahâbîlerden Ümmü Süleym'i işitti. Onunla evlenmek istedi. Ve bu isteğini ona bildirdi. Ümmü Süleym, câhiliye devrinde Mâlik bin Nadr ile evliydi. Kendisi İslâmiyeti kabul ettiyse de kocası kabul etmedi. Üs

"Beni niçin bırakıyorsunuz"

Ebû Râfi (radıyallahü anh), önce Resûlullahın amcası hazret-i Abbâs'ın kölesiydi. Hazret-i Abbâs, onu Resûlullaha hibe etti. Ve Ehl-i beytten sayıldı. Erkam bin Ebil-Erkam, zekât memuru idi. Ebû Râfi'ye gitti ve; "Bana yardımcı olursan, toplanan zekâttan, toplayanlara ne verilirse, sana da veririm" dedi. Ebû Râfi: "Danışayım" dedi. Ve Efendimize ar

"Nasıl yaşarsanız, öyle ölürsünüz!"

Hasan Feyzî Efendi, Denizli'de yaşıyan bir Allah dostudur. Bir gün bu zâta sordular: "Bu gece nasıl sabahladınız" Başladı ağlamaya! Sonra onlara dönüp; "Ölümü unutmuş, günahı da çok olan bir kimsenin hâli nasıl olur Ömrümüz azalıyor, günahımız artıyor. Âkıbet Cennet midir, Cehennem mi O da belli değil. Bu hâlde olan bir insan ağlamasın da ne yapsın

"Bu, kerâmet değil de nedir!."

Hasan Feyzî Efendi, Denizli toprağını nûrlandıran bir Hak dostudur. Kerâmet göstermek istemezdi. Bu, zihnine takılırdı talebelerin. Bir sabah, ders başlıyordu. Talebeleri o şeyi düşünüyordu: Kerâmet... "Hocamız neden hiç kerâmet göstermiyor" diyorlardı. Bu durum, malum oldu büyük zâta. Dersi yarıda kesti. Ve talebelere dönüp; "Biz, şu günahkâr hâli

"Hanım, al şu pilici kızart!"

Evliyâdan Zeynel Arap Efendi'yi, bir sevdiği yemeğe dâvet etti. İki tâne pilici vardı. Birini kesti hemen. Ve kızarttırdı hanımına. Ancak hanımı pek memnun olmadı bu işten. Zîra pek bilmezdi Allah adamlarının kıymetini. Beyi, bu zâtı yine dâvet etti. Ve öbür pilici kesip; "Hanım, şunu kızart!" dedi. Kadının yüzü ekşidi: "Canım piliç şart mı, bugün

Onu gayrimüslim zannettiler!..

Allah dostlarından Zeynel Arap Efendi Gelibolu'da yaşadı. Bir gün Gelibolu dışındayken birileri geldi yanına. Kıyafetine bakıp gayrimüslim zannettiler. Ve yanına yaklaştılar: "Merhabâ arkadaş!" "Merhabâ!" "Bir şey desek, yapar mısın" "Olur, yaparım." "Öyleyse tekrar et dediklerimizi! "Eşhedü." "Eşhedü." "En lâ ilâhe illallah." "En lâ ilâhe illallah

"Pişmanım, ne olur affet!"

Dâi Mehmed Efendi Gelibolu'da yaşamış bir Allah adamıdır. Bu zât bir gün çıktı köyden. Gelibolu'ya gidecekti. Yolda yorulup, oturdu bir gölgeliğe. Ve uyuyakaldı. Ancak Gelibolu Kolağası, sarhoş sandı bu Allah dostunu. Dürtüp uyandırdı. Ve sordu kabaca: "Kimsin sen Sarhoşsun üstelik!" Mübârek zât: "Hayır ben içki içmem" buyurdu. Kolağası; "Yalan söy