Abdüllatif Uyan

Türkiye

"Onlar da bizim gibi insanlardır..."

Huzeyfe-i Yemânî diyor ki: Bir gün Resûlullaha varıp; "Yâ Resûlallah! Biz Müslüman olmadan önce kötü kimselerdik. Hak teâlâ senin şerefli vücûdunla bize İslâm nîmetini ihsân etti. Bu saâdet günlerinden sonra, kötü zamanlar gelir mi" dedim. Efendimiz; "Evet, gelir" buyurdu. Sordum ki: "Şerli ve kötü günlerden sonra hayırlı günler gelir mi" "Evet gel

"Deniz gibi dalgalanacak fitneyi soruyorum!.."

Bir gün Hazret-i Ömer, Eshâba; "Resûlullah Efendimizin (fitne) hakkındaki sözlerinden hâtırınızda olan var mı" diye sordu. Hazret-i Huzeyfe: "Benim var" dedi. "O nedir" deyince; "Peygamberimiz, bir gün (Kişi; ailesinden, malından, çocuklarından, komşusundan dolayı fitneye düçar olur. Böyle günahlara, oruç tutmak, namaz kılmak ve iyiliği emredip köt

"Huzeyfe ne isterse verin!"

Huzeyfet-übnü Yemân (radıyallahü anh), Sahâbedendi. Ebû Hureyre de öyleydi. Zîra bu iki sahâbî; "Efendimiz aleyhisselâm, âlemin yaratıldığı günden yok olacağı güne kadar olmuş ve olacak şeyleri bize bildirdi" demişlerdir. Dünyayı sevmezdi. Hep âhireti düşünürdü. Hazret-i Ömer, fethedilen memleketlere; "Huzeyfe ne isterse verin!" diye emrederdi. Am

"Ben size yemek getiririm evlâdım"

Şeyh İsmâil İzzeddîn Efendi, Adapazarı'nın Hendek ilçesine bağlı Şeyhler köyünde yaşadı. Osmânlı ordusu, bu köyün yakınlarında mola verdi bir gün. Komutan bir eri çağırıp: "Şu köye git. Yiyecek bir şeyleri var mı diye sor bakalım!" dedi. Er çıkıp bir ihtiyara rastladı. Yaşlı adam sordu ere: "Nereye gidiyorsun" "Erat için yiyecek bakacaktım." "Asker

"Haydi buyurun, canınız çekmiştir..."

Şeyh İsmail Efendi, Adapazarı'na bağlı olan Hendek ilçesindeki kabristandadır. O devirde başka bir vilâyette okuyan üç arkadaş işittiler bu zâtı. Ve ziyâretine gittiler. İmtihan edeceklerdi onu. "Acabâ evliyâ zât mı" diye. Biri şöyle dedi: "Gerçekten evliyâ ise bize yemek çıkarsın. Bana kızarmış et ikram etsin meselâ." İkincisi aldı sözü: "Ben pilâ

Kasabın korktuğu başına gelmişti!

Ahmed bin Âsım Antâkî hazretleri, Antakya'da yaşadı. Bir gün tanıdığı bir kasap dükkânının önünden geçerken durdu ve dikkatle baktı içeriye. Soyulup asılmış bir koyun gövdesi vardı çengelde. İçeri girip selâm verdi. "Kolay gelsin evlât!" "Hoş geldin baba." Çengeldeki koyunu gösterip; "Şu koyun bana bir şeyler söylüyor" buyurdu. Adam korkuyla sordu:

"Bizim altınla, gümüşle işimiz yok!"

Antakya'da yaşayan büyük velîlerden Ahmed bin Âsım Antâkî hazretleri zamanında bir genç, köyünden çıkıp bu velînin dergâhına geldi. Talebe olmak istediğini arz etti. Büyük zât; "Olur ama bir şartla" buyurdu. "Şartınız nedir efendim" "Altın vermen lâzım!" Gencin (kırk) altını vardı. Elbise dolabında saklıyordu. Boynunu büküp dedi ki: "Efendim bizde

"O üzümleri bana satsana!"

Abdürrezzak Alî Efendi, 1800'lü yıllarda Erzurum'da yaşamış. Bir gün yolda giderken bir Hristiyana rastladı. Üzüm götürüyordu pazara. Bir şarapçıya satacaktı onları. Bu zat şu teklifte bulundu ona: "Bu üzümleri bana satsana!" "Neden sana satacakmışım" "Üzümler öyle istiyor." "Üzümler mi öyle istiyor" "Evet ya, onlar istiyor." "Ne diyorsun, kim ne i

"Bir sıkıntın olursa bizi hâtırla!"

Abdürrezzak Alî Efendi, 1842'de Erzurum'da doğdu. Türbesi, Adana'nın İsmailiye köyündedir. Talebesinden biri gelip; "Hocam, uzun bir sefere çıkıyorum. Bana duâ edin" dedi. Hocası da cevâben; "Selâmetle git, bir sıkıntı olursa bizi hâtırla" dedi. Genç talebe; "Başüstüne hocam" dedi. Ve ertesi gün yola çıktı. Bir müddet sonra ıssız bir yerde vahşî ha

Cenklerde sancağı o taşırdı...

Mus'ab bin Umeyr (radıyallahü anh), Bedir Savaşına katılıp sancağı taşıdı. Efendimizin yanından ayrılmadı. Saldıranlara şiddetle karşı koydu. İki zırh giyinmişti. Fizîken çok güzeldi. Ve Efendimize benzerdi. Müşrik ordusundan İbni Kamîa, Sevgili Peygamberimize saldırırken Mus'ab bin Umeyr onun karşısına çıktı. Müşrik, ona kılıç vurdu! Ve sağ kolunu