A. Yağmur Tunalı

Yeniçağ

İki sivri uç kanatıyor

Tunç Soyer'in 9 Eylül konuşmasından kısa bir zaman önce eski Meclis Başkanı İsmail Kahraman konuştu. Böyle denk gelince, bu iki uç tavır alışın benzerliği görülecek ümidine kapıldım. Gerçi İsmail Kahraman'ın dedikleri, tarih uydurmacılığının tam bir örneği olarak daha açıktı. Tevil edilecek tarafı yoktu. Buna rağmen, nasıl bir kafayla hareket edili

Yanlış üretenler korosu

Tunç Soyer'in konuşması memleket aydını için turnusol görevi gördü. Tartışma bitmedi. Tartışma derken tartışan pek azdı. Sahibinin Sesi Korolarının yarattığı kakafoniyle kafalarımız şişti. Gerçeği aramayanların sen-ben kavgalarını dinledik, seyrettik. Tarih ve objektif gerçek bir kere daha iki taraftan alabildiğine örselendi demeyeceğim, apaçık çiğ

Yenilmez güç

Edebiyat Cumhuriyeti'nin iktidarı kimlerdeyse kapının kilidini onlar açar. Ruh dünyamızı onlar şekillendirir. Bütünüyle hayat ve merkezdeki dinin baskın gücü edebiyatla ete cana bürünür. İleri bir söz etmiyorum, her yerde yaşanan budur. Edebiyat ve sanat olmasa, camiler, kiliseler, havralar kuru söz ve hareketlerin cansız mekânları olarak kalırlar.

Düşün de göreyim

Eleştiriye, edebiyatımızda-sanatımızda-hayatımızda hava kadar, su kadar muhtacız. Tabii bunu fark edemiyoruz. Çünkü düşünmeyi bir değer olarak kabul etmiyoruz. Bu cümleyi açmak uzun iştir. Yer yer giriyorum, gireceğim. Şimdi sonuca bakalım: Bu düşüncesizlik türlü türlü ham ervah doğurdu. Kitabı sadece yüzünden okumayı kutsallaştıran anlayış anlamay

Kendimi ele veriyorum

Bugün, gecikmiş bir halleşmeye gireceğim. Bazı okuyucularım, "Senin yazıların çok yüklü. Gazetede yazıyorsun; biraz hafifletsen iyi olur" diyorlar. "Aman bozma!" diyenler daha çok. Nasreddin Hoca gibi her iki gruba ve aradaki diğer görüşlere ayrı ayrı "Sen de, sen de haklısın!" diyorum. Dikkatimi diri tutuyorlar, memnun oluyorum. Daha geniş okuyucu

Bu çekirgeyi çok sıçrattık

Dini, yüzünden anlayan veya kendi dinlerini kuranların elindeyiz. Dinin özüyle ilgileri kalmadığı gün gibi açıktır. Görünüşe, gösterişe bakmayınız. Bildiğimiz üç beş din ritüelini öne çıkarmaları avcının tuzağıdır. Din ve değer taşımaz. Biraz güçlenince dört asır geride kalmış kilise engizisyonunu aratmayan işlere girişmeleri değer bırakmayışlarınd

Bu yeni bir din

Kalabalıklar günlük yaşar. Davranışları büyük ölçüde yeme-içme-barınma ve güvenliğe bağlı şekillenir. İnanış alanına da böyle 'pratik' bakarlar. Kolay cennetler peşindedirler. Din simsarı bunları bilir. Kendince anladığını din sayar ve kendini tanrı yerine koymaktan çekinmez. "Hüküm Allah'ındır" derken ona ben karar veririm demek ister. Yığını, yas

''Hey Koca Türk!''

Kim beş duygunun içgüdü hudutlarını aştıysa dünya körlüğünün hücumuna uğradı. Canlılığı aşarak insan olabilenin, yani anlamaya başlayanın, yani anlayanın kaderi taşlanmaktır. Galile'ye engizisyon düştü, Hallac'a deri yüzülmesi. Dünya bu taşlananların omuzlarında devam sırlarını yakaladı. Buna rağmen onları yerden yere vurmakta tereddüt yaşamadı, me

Onlar Arap biz Müslüman

Din ve medeniyet değiştirmekle geçmiş silinmez. İnsan yine o insan, toplum yine o toplumdur. Sihirli bir değnekle başka bir şekle dönüşme ancak masallarda olur. Ayrıca, yüzyılların, bin yılların getirdikleri, var oluş ve devam kanunları değişmez. Tabii olan budur. Yatağı değişen su yine o sudur. Aktığı yer ve ona göre akış şekli değişmiş görünür. B

İyi bilen aldanmaz

Türklerin İslam'a giriş sürecini iyi anlamak lazımdır. Devamlı hareket halindeki konar göçer topluluklar için öncelikli iki husus vardır: Karşılaştığı insanı, çevreyi tez anlayacak ve işine yarayanı alacaktır. Aldığını kendine benzetirken kendisi de ona benzeyecektir. Türk inanış geleneğinin Müslümanlıkla tanışma sürecinde girdiği kisve, kendisi ka