Nihat Genç

Türkiye Nihat'ı yaşarken ne kadar tanıdı bilinmez. Gidişiyle daha yakın tanıdığı muhakkak. Niçin böyle olduğunun türlü sebepleri var. İnsan ve hayat böyledir. Birileri toplumun yükünü çeker. Türlü sıkıntılarla boğuşur. Kalabalıklar seyreder. İnsanlar krizli dönemlerde daha bir çekingendir. Günlük yaşama telaşı beş duyguya esir kitleler yaratır. Totaliter eğilimlerin arttığı zamanlarda yaşama şartları büsbütün ağırlaşır. Ayakta kalma endişesi, öne çıkan fedai ruhlu insanlardan kaçışı da artırır.

Çekingenlik, ürkeklik, korkaklık hava gibi her yere siner. Sanılır ki bu hep böyle olacak. Hayır! "Tarih yazacak" denen olayların ve kişilerin tam anlaşılması değilse de sezilmesi zamana bile kalmayabilir. Bilineni bildirmek, görüneni göstermek için bir büyük şok vicdanları harekete geçirir. Ölüm şoklarla gelir ve en keskin aynadır. Bazen bütün borçları hatırlatır. Hatırlatmakla kalmaz, itiraflara zorlar. Sıcağı sıcağına gördüğümüz budur.

Bilen bilir ki gelecek zaman sadece iyileri ve iyilikleri alkışlar. Nihat'ınkinde olduğu gibi ölümün cilalı aynasında seyredilen o iyi ruhtur.

Nihat zor bir hayat yaşadı. Öyle böyle zor bir hayat değildi bu. Kalabalık bir ailenin bilmem kaçıncı çocuğuydu. Ârif Nihad Asya'nın "Zor şeydi, çetin işti doğurmak, lâkin/ Doğmak ondan kolay mı sandın anne" deyişi böyle doğumlar içindir. Sonrası yaman bir mücadeledir. Biyografisi yazılsa okumaya zor dayanılır. Kemaleddin Tuğcu romanlarının kurgudan ibaret olmadığını düşündüren sahnelerle o hayat yaşanmıştır.

KABINA SIĞMAZ ADAM

O kabına sığmaz adam, Karadeniz'in hırçın dalgaları kadar, bu zor hayatın da çocuğudur. Nihat harikası bence bu zorluğu idare edebilecek ruh elemanlarını harekete geçirebilmesidir. Nefret kıskacında yaşamamasıdır. Ezgin ruhunu olumluya çevirmesidir. Çatlakları onararak faydaya yönlendirmesidir.

Kendisini kendisine hapsetmeyerek bir ideale yönlendirmekle başlaması önemlidir. Kavga Günleri'nde bir fikir hareketine dâhil olmak yeterli değildir. Düşünmek zor zanaattır. Okumak, öğrenmek gidilecek yoldur. Yumruğunun peşinde gitmekle yetinen bir kimse de olunabilir. Nihat, bütün hayatında olduğu gibi bu konuda da her ihtimali yaşadı.

KENDİSİNİ İNŞA EDEN ADAM

Daha ilerisine geçti. Sanat denen nazlı geline meyletti. İyi okudu, iyi yazdı. Çok bilirdi. Ne kadar yakını olursanız olun, merakının genişliğine şaşacağınız yeni bilgiler edinebilirdiniz. Çok görüştüğümüz 80'li yılların sonunda ben böyle sürprizler yaşadım. Biri şudur: Ayvaz Gökdemir, Ötüken'in 12 ciltlik Yeni Türk Ansiklopedisi'ni hazırlıyordu. Kızılay'daki bürosuna sık uğrardık. Bir keresinde Nihat'tan bahsederken, "Ben ona resim sanatı ve ressamlarla ilgili maddeleri yazdırıyorum" dedi. "Okuyunca göreceksin, çok iyi bilir" dedi.

O sıralarda yeni yeni kitapları çıkmaya başlamıştı. Hikâyeleri, romanları peş peşe geldi. Çok beğenildi. Fikir eserleri çok sonradır. Hikâye ve romanları kadar fikir eserleri de coşkundur. Yazar olarak kendisini sağa sola kabul ettirmesi önemlidir. Yaşadıkça herkesle beraber olabileceğini gösterdi. Vefatından sonra görülen birlik, onun hazırladığı ve kazandığı bir zaferdir.

Bunun sebebi, milliyetçiliği milletin her ferdini kucaklayan bir görüşle anlamasıdır, diyebilirim. Bu dediğime şaşılır. Çünkü Nihat'ın, son yirmi yılı tavizsiz yaşadığı görülür. Yer yer en sevdiği dostlarına da tavır koyacak kadar. Etrafında çok az kimse bırakacak derecede keskin yaşadığı sosyal-siyasi tercihlere zorlayan bir mizacı vardı. Erdoğan'a kızdığı kadar değilse bile Kılıçdaroğlu'na da karşıydı. Hâlbuki "Erdoğan'dan kurtulmak lazım" fikri kesindi. "Karşısında kim olursa olsun kazansa onu indirmek kolay. Bunun devlet gücünü nasıl anladığı ve kullandığı belli" dediği de olurdu. Buna rağmen mevcutlardan birini seçmek yerine daha iyi bir aday istemesi reel politiğe uygun değildi. Bunlar tamam da işte Nihat'ın mizacı orada hükmünü böyle yürütüyordu. O kadar realist çizgide uzun süre kalacak bir kimse değildi.

"SAHİCİ ADAM"

Her halinde "sahici" bir adamdı. Ölümünden sonra gösterilen ilgi bu sahiciliğedir. Türk halkı serdengeçti tipleri sever. Fırsatını bulur bulmaz da onu bağrına bastığı görülür. İlk cümleden itibaren dediğim gibi ölümü o fırsattı. Acıdır fakat insanlığın bu tipik hali de kolay kolay değişmez. Ancak böyle şoklarla kendini rahat bırakır ve bastırdığı duygu ve düşünceleri açığa çıkar. Kendisini seveni sevdiği anlaşılır. Sevdiğini şaşılacak güçte söz ve hareketlerle belli eder.

İlk intibalar, ölümün serbestliğe çağırdığı ruhların görüşleri, duyuşları böyle geldi. Bunlar ve sonra yazılacaklar da bir araya getirilmeli. Nihat'ın "Kimse meydanı boş sanmasın!" deyişine milletin cevabı buydu. Ben bu durumdan buruk bir lezzet aldığımı söyleyebilirim. Altı gündür yazılanlara bakılırsa, heykeli dikilecek, türbesi yapılacak, filmi çekilecek adamdır.

Kimler kimler yazdı. Güzel yazılar vardı. En güzel yazı Mümtazer Türköne'den geldi. Şaşırmadım. Ancak Nihat'ın kaybı bu kadar samimi bir yazıyı yazdırabilirdi. Çünkü