A. Yağmur Tunalı

Yeniçağ

Tarihle oynama oyunları

Akıl devre dışı kalırsa her şey olur. Olana da şaşılmaz. Gün geçmiyor ki yeni bir ahmaklık görüntüsü canımızı yakmasın. 30 Ağustos'u sembolik hale getirmek için sistemli adımlar atıldı. İşin tuhafı bunun için Malazgirt'in kullanılması. 26 Ağustos'a itibar eder görünenler 30 Ağustos'a soğuk bakıyorlar. Böyle bir tarih ve kimlik bozgunu yaşıyoruz.Sus

Kuşatmanın sivri uçları

Feleğin işine bakın ki Türk ülkesinde yıllardır kimliğimizi tartıştırıyoruz. Kapıyı yönetenlerimiz açtılar. Fetö dâhil dinden geçinen sözüm ona İslamcılarımız başı çektiler. Kendisini liberal-demokrat sayan nereye savrulacağı belirsizlerimiz zaten hazırdılar. Batı ülkelerinin hararetli desteğiyle birlik oldular ve palalarını sıyırdılar. Evet yanlış

Dönülecek yollar

17 Ağustos 1999'u hatırlıyoruz. Nasıl bir hatırlamaysa, 24 yılda ne yapıp yapmadığımızı konuşmuyoruz. 21 yılda, varlığımızın çoğunu betona yatırdığımız halde, bu hasarlı yapıları onarmayı düşünmediğimizi konuşmuyoruz. 6 Şubat depremi geldi. 17 Ağustos'tan geride olduğumuzu gördük. Üzerimizde ölü toprağı var, niye geriyiz, sormuyor, konuşmuyoruz. De

Dibe batarken

Diyeceğimi baştan diyeceğim: En büyük dertlerimiz dini nasıl anladığımızda düğümlüdür. Düştüğümüz sosyal batağın da, ekonomik batağın da birinci sebebi bu. Göreceğiz, anlayacağız, çarelerini bulacağız ve bu dehlizden çıkacağız. Laiklik denen anlayış insanlığın büyük acılarının sonunda bulundu. Bunu unutmamak lazım. Dini asıl yerine çekecek, "kullan

Halimizi halleşelim

İçe kapanma refleksi dehşettir. Dışardaki şartların içimizi hallaç pamuğu gibi savurduğu bir çağdayız. Yalnız ve korunaksızız. İnsanlığın ferdin bencilliğine bağlı bir hayata bu derece batışı olmuş mudur bilmiyorum. Şunu az çok biliyorum: Eskinin insanı, diğerlerine ve zorlu yaşama şartlarına karşı yakınlarını ve birbirini kollardı. İnsan olmanın g

Bu gidiş Nereye

Ortada dinin sadece adı var. Mehmed Âkif de bunu diyor: "Müslümanlık bilmem ammâ galiba göklerdedir".Şimdi durum daha fena. Çünkü yüzyıl önce devlet din bezirgânlığına karşı uyanıktı ve mesafeliydi. Osmanlı'nın en hassas olduğu konulardan biri din üzerinden yürütülen aldanma ve aldatmaydı. Tekrar olacak ama söylemeliyim: Devlet zayıflayınca din üze

Korkulacak korkular

Endişe insan halidir. Olmazsa olmazlarımızdandır. Fakat "fobi" denenler başka. Onlar da çeşit çeşit. Kurulmuş-kurgulanmış korkularla yaşar hale geldiğimiz bir dönemden geçerken, türlüsünü tanıdık. Biri var ki din üzerinden korkulardan korku doğuruyor. Din dediğim kendi dinleri. Yarattıkları fobi ruhları karartıyor. "Kendi dinleri" diyorum, çünkü bi

Papağan yetiştiriyoruz

Ölümünden sonra Rasim Özdenören'in romanı Gül Yetiştiren Adam'dan sıkça bahsedildiğini görüyorum. Bizim Türk Edebiyatı Dergisi'nin son sayısında da vardı. Böyle bahsedilmeler de edebî değerden çok içine düştüğümüz çarkın işleyişiyle ilgili. O ayrı. Ben bu romanın adından çağrışımla halimizi düşündüm. Rasim Bey hayatta olsa, eski günlerdeki gibi kon

Yeter ki soranlar olsun

Bu nasıl bir din anlayışıdır ki hiçbir iyilik getirmiyorCevabını arayacağımız soru budur. Kurtuluşumuz da büyük ölçüde buna bağlı görünüyor. Gelin görün ki bu soruyu sorduğunuz anda arı kovanına çomak sokmuş oluyorsunuz. Soramaz, diyemezsiniz. Sözünüzü ağzınıza tıkamaya hazır bir ordu harekete hazırdır. İçlerinde ilahiyatçıların da bulunduğu birinc

"Acı söz dost işi"

Ziya Paşa'nın beytini farklı sözlerle sık tekrar etmek zorunda kalıyoruz. Evet, insanın dediğine değil, işine bakılır. İşe bakınca kesin bir şekilde bozulduğumuz kesin. Bu kadar bozulmasak, her dediği kabalıktan öte, yalan dolan siyasetçiler aramızdan çıkabilir miydi Okulumuz, ticarethanemiz, bürokrasimiz, siyasetimiz sahteliğin kuluçka sahası hali