Abdüllatif Uyan

Türkiye

"Anam babam sana fedâ olsun!"

Peygamber Efendimiz, Vedâ Haccı'nda mübârek saçlarını tıraş ettiriyordu. Bütün Eshâb-ı kirâm oradaydı. Ve gâyeleri bir tekti. Peygamberimizin mübârek saçları yere düşmeden havada yakalıyor ve kapışıyorlardı. Sıra, mübârek alnındaki saçlarına gelmişti. O ara Hazret-i Hâlid geldi. Efendimizi orada gördü. Ve kendilerine yaklaşıp; "Anam, babam, canım s

"Hanım, bu bardaklar da ne.."

Abdülhakîm Arvâsî hazretlerinin çok sevdiklerinden Şâkir Efendi şöyle anlatıyor: Efendi ile sabah namazını kıldık. Beni imâm yapmışlardı. Zevcem de çay yapmış bize. Ve bardakları hazırlamış. Namaz bitince sofaya geçtik. Tepside bir sürü bardak vardı. Koşup sordum hanıma: "Hanım, ne bu bardaklar" "Ne olmuş ki" "Biz iki kişiyiz, sen bir sürü bardak k

"Kapınızda hizmetçi olmak istiyorum!.."

Büyük İslâm âlimi Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretlerini çok seven bir Hüseyin Efendi vardı. Bu zât anlatıyor: Ben, Kâdirî şeyhi idim. Yüzlerce mürîdim vardı. Bir gün birinden, (Eyüb'e Abdülhakîm Arvâsî diye büyük bir âlim gelmiş) diye işittim. Kendi kendime; "Gidip bir göreyim. Benim kadar ilmi var mı acabâ" dedim. Gittim ve sohbetini dinledim. Hiç

"Dayansınlar, zafer bizim olacak!"

"Dayansınlar, zafer bizim olacak!" Abdülhakîm Arvâsî hazretlerini çok seven Cevat Bey anlatıyor: Sakarya Harbinde üsteğmendim. Ric'at emri verilmişti. Ordu geri çekiliyordu. Bir gün Efendi'ye gittim. Beni görünce; "Cevat, âcilen Ankara'ya git! Ordu komutanına çık ve de ki: (Beni, kendi hâlinde bir Müslüman gönderdi. Az daha dayansınlar. Zafer inşa

"Hayır Necip, biz harbe girmeyiz!"

Merhum Necip Fâzıl anlatıyor: Yıl, bin dokuz yüz kırk bir. Ben, gazetenin birinde yazıyorum. İkinci Dünya Harbinin patladığı günler. Almanlar sınırımıza dayanmış. Harbe girmemiz (an) meselesi. Muhakkak gözüyle bakıyoruz. Günlük yazılarımda bunu savunuyor ve muhakkak harbe gireriz diyordum. Zîra durum bunu gösteriyordu . Başka bir ihtimâl yoktu. Fak

"Abdülhakîm Efendi nerededir"

Sultan Vahîdeddîn Hân mübârek Hırka-i saâdeti ziyâret edecekti bir gün. Yanında Abdülhakîm Arvâsî hazretleri de olsun arzu etti. Ve dâvet etti biriyle. Birçok din adamı da çağrılmıştı. Efendi hazretleri, yardımcısı Şâkir Efendi'yle oraya gelmişti. O ara Sultan teşrîf etti. Ve cemaat arasından büyük bir vakarla geçip Hırka-i saâdet odasının kapısına

"Sultân sizi iftara çağırıyor"

Bir kimse, on dînî meseleyi bir kâğıda yazıp Abdülhakîm Arvâsî hazretlerine sormak için gelip girdi Bayezit Câmiine. Büyük velî vaaz ediyordu. Gidip karşısında oturdu. Mübârek, onu görünce; "Bâzıları bâzı dînî meseleleri merak eder" buyurup, birer birer îzah etti bu on meseleyi. Onuncuyu îzah edip bitirince; "Şimdi kaldığımız yerden dersimize devam

"Gece rüyâda öptüğün gibi öp!"

Abdülhakîm Arvâsî hazretlerinin sevdiklerinden Yûsüf Ziyâ Bey, bu velîyi gördü rüyâda. Elini öpmek için eğildi. Büyük velî, elinin ayasını açtı. O da elinin içini öptü ve uyandı. Sabahleyin huzûruna vardı. Elini öpmek için eğilince, büyük velî, elinin ayasını uzatıp; "Gece öptüğün gibi öp!" buyurdu... Bu zât, bazen sevdikleriyle deniz sâhillerine g

"Bunu Ziyâ Ağa'ya duyurmayın!"

Abdülhakîm Arvâsî hazretleri, Yûsüf Ziyâ Bey'i çok severdi. Onun üzülmesine dayanamazdı! Üzülecek şeyleri ona duyurmazdı. Ona, (Ziyâ Ağa) derdi. Üzüldüğü şey olursa; "Bunu Ziyâ Ağa'ya duyurmayın!" diye tembih ederdi. Ziyâ Bey de, bu velîyi severdi. Ve Ona ihsânlarda bulunurdu. Abdülhakîm Efendi; "Yâ Rabbî! Hazînende ne varsa hepsini Ziyâ kuluna ver

"Bu, îmânın kuvvetini gösterir"

Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretlerinin bir terzisi vardı. Hâbil Efendi. Bu kimse bu büyük velîyi çok seviyor, ne derdi, ne sıkıntısı olsa, ona danışıyordu hemen. Bir gün ona; "Efendim, izninizle size bir şey sormak istiyorum" dedi. "Tabii sor" buyurunca; "Kalbime bâzen kötü kötü düşünceler geliyor efendim" dedi. "İstemeden mi geliyor" "Evet efendim