Abdüllatif Uyan

Türkiye

"Çocuğumuz hiç konuşamıyor!"

Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri, büyük âlim ve evliyâdır. Talebesinden biri anlatıyor: Bir gün Efendi Baba ile câminin önünde oturuyorduk. Dilsiz bir çocuk getirdiler huzûra. On-on iki yaşında görünüyordu. Ve hiç konuşamıyormuş. Anne baba çok çâreler aramış. Ama bulamamışlar. Nihâyet o yere Abdülhakîm Arvâsî adında bir evliyâ zâtın geldiğini du

Çocuğunuzu çatıda görürseniz

Abdülhakîm Arvâsî hazretlerinin Akhisarlı bir talebesi, bizzât yaşadığı bir hâdiseyi anlatıyor: Efendi'nin vaazına gitmiştim. Oturup dinlemeye başladım. Ama ben câmiye girip de oturunca, birden değiştirdi mevzûyu. Ve bana bakarak: Kardeşlerim, içinizden biriniz akşam eve gittiğinde görse ki, küçük oğlu evin damına çıkmış güvercin kovalıyor. Hiç hey

"Sen iyi bir muhasebeci olursun!"

İslâm âlimlerinin büyüklerinden büyük Velî Abdülhakîm Arvâsî hazretlerinin yakınlarından bir Âbidîn Bey vardı. Bu kimse vefat etti bir gün. Teçhîz ve tekfînini yaptılar. Sonra onu tabuta kaydular. Kabrine doğru götürüyorlardı. Abdülhakîm Arvâsî'nin evi de o yol üzerinde ve o yoldan yüksekçe bir setin üstündeydi. Nihâyet cenâze geldi. O evin hizâsın

"Bu gördüğünü ben hayattayken kimseye anlatma!"

Abdülhakîm Arvâsî hazretlerini sevenlerden Abdülkâdir isminde bir pamuk tüccarı şöyle anlatıyor: Efendi Baba ile Eyüp Câmii'nde bir gün beraberdik. Öğle namazını kıldık. Birlikte dışarı çıktık. Ve Hazret-i Hâlid'in türbesine girip bir kenarda oturduk. Efendi Baba; "Bana sokul ve gözlerini kapat!" buyurdu. Ben de öyle yaptım. Gözlerimi kapatınca, Ha

"Ücretinden fazla para ver!"

Büyük âlim ve velî İkrime hazretlerinin, yevmiyeyle çalışan bir işçisi vardı. Akşam bir talebesine; "Buna fazla ücret ver" dedi. O da ücretinden fazla verdi. Ama işçi almadı. Ve ayrılıp gitti. Hazret-i İkrime; "Koş yetiş, şimdi alır" dedi. Dediği gibi işçi parayı aldı. Talebe, merak etti bunu. Hikmetini sorunca, buyurdu ki: "Önce umuyordu, alsaydı

Muvaffak olmak için ne lâzım

Hazret-i Ömer radıyallahü anh, ordu tertip edip cihâda sevk eder. Komutan Sa'd bin Ebî Vakkas'tır. Ancak düşman çok güçlüdür. Halîfe mektup yazar. Ve gönderir komutana: Mektupta; "Yâ Sa'd, düşmandan korkma, Allah'tan kork. Askerin arasında günah işleyen varsa, onu ordudan at. Yoksa sana imdâd-ı ilâhî erişmez" diye yazmıştır. Bir gün de Hazret-i

Herkesten duâ almaya bakın...

Vaktiyle bir ateşperest, oğlunu evlendirmek ister. Düğün günü gelir. Çok koyun ve inek kesilir. Ocaklar yanar, yemekler pişer. Et kokuları mahalleyi sarar. Ancak evin bitişiğinde, Müslüman, dul bir (kadın) yaşamaktadır. Dört de yetîmi vardır. Hepsi de günlerdir açtır. Gider, düğünevinin kapısını çalar. Kapı açılınca, (ateş) ister. Hâlbuki ateş için

"Müjde yâ Ömer! Bu nimet sana nasip oldu..."

Ömer bin Hattâb (radıyallahü anh) henüz Müslüman olmamıştı Müminler çoğalıyordu. Buna mâni olamıyorlardı. Ne yapacaklarını şaşırdılar. Ebû Cehil, Efendimizin mutlaka öldürülmesini düşünüyordu. Bundan başka çâre yoktu. Hemen kavmini topladı. Ve bu fikrini onlara söyledi. Herkes heyecanlandı. Ömer bin Hattâb, bu iş için kılıcını kuşandı ve düştü yola

"Her şeyden vazgeçerim, ondan vazgeçmem!"

Habbâb bin Eret'in (radıyallahü anh), azgın müşrik olan Âs bin Vâil'den bir miktar alacağı vardı. Bir gün gidip, bunu istedi. Müşrik, kendisine: "Muhammed'i inkâr etmedikçe alacağını vermem" dedi. Hazret-i Habbâb: "Vallâhi ben ölünceye kadar ve öldükten sonra Sevgili Peygamberimi inkâr etmem. Her şeyden vazgeçerim, ondan vazgeçmem" dedi. Böyle bir

İşkence üstüne işkence!..

Habbâb bin Eret'in (radıyallahü anh) îmân etmesine, müşrikler önce aldırış etmediler. Fakat her geçen gün îmân edenlerin sayısı artıyordu. Müşrikler mecbur kaldı. Hazret-i Habbab'a daha fazla eziyet etmeye başladılar! İşkence üstüne işkence! Merhametten mahrum ve şefkatten nasipsiz olan bu gaddar kişiler, Hazret-i Habbab'ın gözü önünde büyük bir (a