Yesevizade Alparslan Yasa

Milat

Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (208)

(Cumhuriyet, 10.2.1935, s. 8) 13 yaşında gazinolarda şarkı söylemeye başladı ve hemen "Büyük Şef"in dikkatini çekdi: "Küçük yaşına rağmen, ona yakınlık gösterdi ve hayatının içine soktu…" Bu îlânın çıktığı târihte, Safiye Hanım 18 yaşındadır… *** "Paşa, bana bakıp: 'Senin sesin pek güzelmiş, öyle diyorlar' dedi. 'Bir şarkı söyler misin' […] "Şarkı

Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (207)

Kinross'un kalemiyle, Kemalist "medenî hayât"tan birkaç sahne daha "[Latife Hanım'la karı-koca gittikleri Erzurum'da] şerefine verilen bir öğle yemeğine subay ve memurların eşleriyle birlikte gelmelerini istemişti. Bu tutucu şehirde, kadınlarla erkekler ilk olarak, bir sofrada bir arada oturuyorlardı. Bu yüzden yemeğin, sembolik ve resmî bir havası

Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (206)

Burhan Âsaf Belge ve Zsa Zsa Gabor… *** Gabor'un Mustafa Kemâl'le yaşadığı (kendi tâbirleriyle) "yasak aşk" hakkında Milliyet gazetesinin haberi şöyledir: "Zsa Zsa Gabor: Atatürk sevgilimdi "Ünlü sinema yıldızı, dönemin "En göz alıcı aktrisi" olan Zsa Zsa Gabor, otobiyografisinde Atatürk'le romantik bir lişikileri olduğunu ve kendisine bu ilişkini

Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (205)

"- Atatürk ile dedem 1907'den itibaren aynı orduda görev yapıyorlar. Aynı sokakta yan yana evlerde oturuyorlar. Bir dönem de Beyoğlu'nda ortak bir ev kiralıyorlar. Dedem Kurtuluş ve Çanakkale savaşlarının lojistiğinin başındaki isimdir. Çanakkale Savaşı dedemin hazırladığı seferberlik planı sayesinde başarılı oluyor. Atatürk 10'uncu Yıl Marşı'nda b

Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (204)

Akşam gazetesinin 19 Kânûnievvel 1932 târihli nüshasındaki 12 numaralı son başmakâlede bu mes'eleye tekrâr dönüyor. Lâkin bu def'a bir infiâl hâletirûhiyesi içinde değil, yumuşak bir üslûbla, "Armstrong'un iddiâ ettiği sefahatlerden zevk almadığını", asıl zevk̆inin akşam sofralarında arkadaşlarıyle sohbet etmek olduğunu beyân ediyor: "Müellifin, Ga

Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (203)

"Bugün, dipdiri ayakta olan Mustafa Kemâl, Türkiye'nin diktatörüdür. (Aujourd'hui, Mustafa Kemal, toujours intensement vivant, est le Dictateur de la Turquie.) (18.12.1932 târihli Akşam'daki tercüme: Hayatiyet kudretinin tesirile zinde olan ve yerinde duramayan Mustafa Kemal, Türkiye'nin diktatörüdür.) (Güven'in tercümesi -1996: 238-: Mustafa Kemal

Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (202)

Kılıç Ali'nin de işâret ettiği bir vâkıa: "Mustafa Kemâl" ve "Müslüman" kelimelerini bir araya getirmiye çalışmak, abesle iştigâl̃ etmekdir Yine daha evvel naklettiğimiz vechiyle, "Mûtâd Zevât"tan Kılıç Ali'ye nazaran da, Efendi'si, içki kadar "eğlence"ye de düşkündü, bunu gizlemiye ihtiyâc duymazdı ve bu da onun bir başka vasfımümeyyizi, hattâ mez

Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (201)

Fanatik Kemalist gazeteci, şâir, müellif Şemsi Belli'nin, Makbûle Boysan Atadan ile yaptığı mülâkatlardan yola çıkarak ve onlara daha başka mülâkatları ilâve ederek hazırladığı kitabı (İstanbul: İnceleme Yl., Kasım 1988, 140 s.)… Kemalizmin mezhebi çok geniştir; onun için, "ona her şey mübâhtır"! *** Gazeteci, şâir, muharrir Şemsi Belli, Mustafa K

Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (200)

(Akşam, 5.3.1934, s. 1) 4 Mart 1934'te, yeni açılan İnk̆ilâb Tarihi Enstitüsü bünyesinde ilk "İnk̆ilâb Târihi" dersini veren Maârif Vekîli Prof. Yusuf Hikmet Bayur'un têvîline nazaran, Efendi'sinin "içkiye ve kadınlarla eğlenmiye düşkünlüğü", bir "büyük adamlık îcâbı" imiş! Bu dersindeki iddiâsına nazaran ise, tercüme İsviçre Medenî Kânûnu'nun kab

Mustafa Kemal'in uydurma şecereleri ve hakiki mensubiyeti (199)

Vâli Zühtü Durukan, büyük muvaffak̆iyet kazanmış, Erzurum'un (ve onunla berâber Türkiye'nin) bütün dîndâr halkının dehşet siyâsetiyle sindirilmesine hizmet edenlerden biri de o olmuştur. Tabiî ki bütün bu dehşetengîz icrâatıyle Büyüklerinin takdîrini kazanacaktır! O, dehşet içinde bıraktığı Erzurum'da iki sene daha vâlilik yaptıktan sonra, 1927'de,