Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (67)
"Atatürk ölmedi. O, bütün millettte yaşıyor ve bu suretle yarattığı eserler de onlar tarafından millete emanet edilmiş bulunuyor. Yine onun eseri olan asîl Türk milleti, kahraman Türk ordusu, yarattığı gençlik, Cumhuriyet rejiminin ve Türk vatanının yenilmez bekçileridir.
"Atatürkü kaybettik; Türk milleti sağ olsun!
"Millet ayaktadır ve taziz, takdis o büyük Ataya ki, bu milleti, eserini kendisinden sonra da devam ettirecek şekilde hazırlamıştır." (Ali Naci Karacan, "Atatürk Millî Bir Mefhum Olarak Daima Yaşıyor ve Yaşıyacaktır", Bugün, 11.11.1938; Yarım Ay, 15.11.1938, sayı 91, s. 20'den naklen)
Prof. Dr. Fahri Ecevit: "Atatürk sonsuzluğu da büyüttü Ölüm bile onunla büyüdü, ölümün bile göğsü o içine girdikten sonra kabardı Ölüm insanlara yakışan bir sondur; Sen insandan üstündün; Öldüğüne inanmıyoruz! Sen, büyük mahrekinin ufak bir parçası içimizden geçen bir güneştin Sana bakan gözler kamaşır, kimseler sana baş kaldıramazdı Türk Milletini yeniden yoğurarak Atatürk milleti yaptın İlh"
Adlî Tıb Prof. Dr. Fahri Ecevit (İstanbul, 1895 Ankara, 29.10.1951), kendi meslekî faâliyetleri hâricinde Hâdisât, Açık Söz ve Ulus gibi gazetelerde makâleler neşretmekte, siyâsetle de meşgûl olmaktaydı. Muhtelif sâhalardaki bu faâliyetleri "Millî Şef"in takdîrini kazanmış olmalı ki kendisinin, iki devre (1943-1946; 1946-1950), Kastamonu Millet Vekîli tâyîn edildiği görülüyor
Onun aşağıdaki perestişnâmesi, Türkiye'de kendisine resmen "ilim adamı" pâyesi verilenlerin mühim bir kısmının, hakîkatte, İlim Zihniyetinden mahrûm, en iptidâî bir zihniyetin temsîlcisi kimseler olduklarına dâir sayısız vesîkadan bir nümûnedir. Filvâkî, Leninperestler, Stalinperestler, Maoperestler dahi Kemâlperestler yanında yaya kalıyorlar! Onlarla ancak kadîm devirlerin Putperestleri aynı kefeye konulabilir! Bir de hezeyânlar savuran akıl hastaları!
"Türk, Ata'sını; yirmi yüzyıl, en büyük adamını kaybetti. Kazanan sonsuzluktur, Atatürk oraya göçtü.
"Maddesinin içinden taşan büyük adam aramızdan akıp gitti. Onun azametli ruhu artık çerçevesiz: Zamanına sığmıyan Atatürk mekânın da dışına çıktı.
"Bizi kurtaranı biz kurtaramadık Ebediyetin ona iştiyakı bizim ona olan aşkımızdan daha kuvvetli imiş: Elimizden çekti aldı. Atatürk'ü kendi irtifaına çıkardı. Özü boşalan dünya bir kabuk gibi yuvarlanırken onunla dolan âlemin hacmi ve ağırlığı arttı. Atatürk sonsuzluğu da büyüttü Ölüm bile onunla büyüdü, ölümün bile göğsü o içine girdikten sonra kabardı. Şimdi ölüm bir çukur değil, bir zirvedir: Ona bakarken yüzümüzü toprağa çevirmiyor, başımızı gök yüzüne kaldırıyoruz
"Ölüm insanlara yakışan bir sondur Sen insandan üstündün. Öldüğüne inanmıyoruz Ölen, nasıl içimizde bu kadar diri kalır Vücut biçiminde maddeleşmiş örneğin tekdi. Onu toprak almış olabilir. Ancak manevî varlığın bütün türkler sayısınca çoktur Hepimizin içinde ayrı ayrı varsın Seni oradan koparmak için milyonlarca ölüm göğsümüze saldırmalıdır. Buna ölümlerin sayısı ve gücü yetmez, çünkü senin milletin ölmez Atam
"Bulanık gözlerimizin pınarında kızarmış bir sızı, kırık yüreğimizin ucunda tutuşmuş bir acı, boynumuzu büktük onu arıyoruz İçimizde var, bunu biliyoruz, sevgisinin doyulmaz tadiyle yutkunuyor, hasretinin dinmez sızısiyle burkuluyoruz Demek ki o içimizde Lâkin dışımızda bulamıyoruz Atamız acaba orada mı diye toprağa bakıyoruz. Milyonlarca göğüs eğildi, yere düşen gönlünü arıyor Atam sen neredesin
"Millî Şef" tarafından 1943-1950 senelerinde iki devre Kastamonu Millet Vekîli tâyîn edilmiş Adlî Tıb Prof. Dr. Fahri Ecevit ve perestişnâmesi (Yarım Ay, bu perestişnâmeyi, 12 Kasım 1938 târihli Ulus'un 4. sayfasından iktibâs etmiştir.)
Burası "Kemalist Türkiye": Burada, "ilim adamı" sayılmak için "İlim Zihniyeti"ne sâhib olmak şartı aranmaz! En mühim mîyâr, Kemâlperest olmaktır
"Gözlerimizin soluk feneri toprağın karanlığı içinde dönüp dolanıyor! Seni köşelerde bulamıyoruz, karanlık çok fazla Atam, gölgeni seçemiyoruz
"Seni maddenin piştiği kara pota içinde boş yere aradık, sen madde değil, enerji, sen gölge değil, ışıkdın Atam
"Sen büyük mahrekinin ufak bir parçası içimizden geçen bir güneştin. Yolunun kısa bir bölümünde bize yanaştın, dokunup geçtin, ardında yanmış yüreklerimizin kıvılcımını bırakarak gene göklere ağdın Atam
"Sana bakan gözler kamaşır, kimseler sana baş kaldıramazdı. Işığın üstümüze vurdukça içimiz aydınlık, yüreğimiz sıcak kalırdı. Bizi gündüze alıştırdın da hangi mevsime göçtün Atam...
"Hakikatın kara taşını bağrımıza bastık ağlıyoruz, kara yazılı alnımıza ağıt çevreleri bağlıyoruz "Hakikatın": Metnin aslında bu kaba telaffuzla Pınarından içtik kanamadık, eşsiz tadına doyamadık Pınar kurudu gitti, boş kalan avuçlarımıza yaşlarımız doluyor, artık seni değil acını içiyoruz Atam
"Her savaşta ardına toplanır beraber dövüşürdük Bu son savaşa yalnız gittin, bizi sağlığa bağlayıp, ölüm saldırısına büyük göğsünü tek başına gerdin Bize yürü dedin koştuk, kal dedin duruyoruz Atam
"Sağlığında senin için ölmeğe can atanlar, bugün gene senin emrinle yüreklerine dikdiğin inanı devirmemek için ölmemeğe can atıyorlar: Dimdik ayaktayız Atam Büyük ruhun baş ucumuzda gülümsüyor, çatık kaşlarının kudretli yayı üstümüzde geriliyor: Buyruğunun ateşi bizi birbirimize kaynattı, sağken bağladıklarını ölüm yekpare yaptı
"Koca türk milletini eline almış, onu yeniden yuğurarak Atatürk milleti yapmıştın Senin iraden içimizde, senin çizdiğin yol önümüzdedir. Sade acı değil andiçiyoruz: Buyruğun olacak, Atatürk milleti gösterdiğin yere ulaşacaktır Atam" (Fahri Ecevit, "Ata'ya ağıt", Ulus, 12.11.1938, s. 4 ve Yarım Ay, 15.11.1938, s. 21)
Müfsid siyâsetciler: Ecevit'ler
Bu perestişnâmesini (ki aynı zamânda bir hezeyânnâmedir) okuduğumuz Tıb Prof. Dr. Fahri Ecevit, uzun seneler Türkiye'nin siyâsî hayâtını şekillendiren ve onda derin yaralar açan Bülent Ecevit'in babası ve (Namık Zeki Aral kızı) Rahşan Ecevit'in kayınpederi idi. Evvelki neşriyâtımızda, bâhusûs Bilderberg Group ünvânlı eserimizde (İstanbul: Kayıhan Yl., Haziran 1979, 13,5x19,5 cm, 431 s.), (Abdi İpekçi'yle berâber bütün bir Sabataî Cemâatinin lanse edip sonuna kadar desteklemekden hiç hâlî kalmadığı) Ecevit'lerin Memleketimizde yaptıkları muazzam maddî-mânevî tahrîbâtı îzâh etmiştik. 1974'te Komünist tedhîşçiler için af çıkartarak, Memleketin uzun seneler bir kan gölüne dönmesinin baş mes'ûlleri onlardır (Öncesinde olduğu gibi sonrasında da Komünist hareketini şemsiyeleri altında tutmıya devâm ettiler...) Kissinger'ın tâlimâtına uyarak 1974 Kıbrıs Harekâtının mahdûd kalmasını têmîn eden, böylece Kıbrıs'ın tamâmının kurtarılmasına mâni olanlar da onlardır (Yine evvelki araştırmalarımızda -hâssaten 1974 Kıbrıs Harekâtı hakkında rahmetli Kadir Mısıroğlu'nun Sebîl mecmûasının Haziran Eylûl 1976 târihli nüshaları ile Yeni Devir gazetesinin 27.7.1978 30.9.1978 târihli nüshalarında tefrika edilen araştırmalarımızda- tevsîk ettiğimiz bu acı hakîkate rağmen, Bülent Ecevit, Mütehakkim Zümrenin her zamânki Münâfıkâne propagandasıyle "Kıbrıs Fâtihi" îlân edilmiştir ve bu hayâsız propaganda tavsamamıştır; çünki meydanda sâdece onlar var ve istedikleri gibi at oynatıyorlar!) Kezâ bayrakdârlığını yaptıkları Sosyal-Demokrasinin içyüzünü, gerek Perde-Arkasında Kalan Yönleriyle Sosyal-Demokrasi isimli kitabımızda -Ankara: Dağarcık Yl., 1975, 12,5x18,5 cm, 156 s.-, gerek 15 Mart 1976 târih ve 8 sayılı Vesîka mecmûasında -ss. 1624- neşredilen "İskandinav Memleketlerinde Sosyal-Demokrasi" veyâ rahmetli Yılmaz Yalçıner'in koyduğu isimle, "Sozi Ecevit ve Soziler Cenneti" başlıklı araştırma makâlemizde, gerekse Millî Gazete'de 18.4.1986 10.7.1986 târihlerinde tefrika edilen Yahûdi Âlet-Fikriyâtı Sosyal-Demokrasi ünvânlı geniş araştırmamızda, v.s. ifşâ etmiş bulunuyoruz Memleketin iktisâdî kalkınmasına vurdukları darbenin dahi ayrıca üzerinde durulmıya değer Velhâsıl, "Karaoğlan", "Kıbrıs Fâtihi", "Hakça Düzen" efsâneleriyle Halkımızı uzun seneler iğfâl etmiş olan Ecevit'ler, bu Memleketin tenkîdî bir târih bilgisine sâhib her ferdinin dâimâ esefle zikredeceği müfsid siyâsetci nümûneleridir