Mustafa Kemâl'in uydurma şecereleri ve hakîkî mensûbiyeti (74)

Mithat Cemal'in Hakkı Tarık Us'tan rivâyeti

İkincisi, "Bir Mülâkat" başlığı altında, 230-233. sayfalarda, Hakkı Tarık Us'un ağzından bir rivâyet hâlinde İddiânın iyi anlaşılması için bu kısmı aynen iktibâs ediyoruz:

"1936 da bir yaz günü.

"Akifin hasta yattığı odaya, ben girmek isterken, (İstanbul Basın Kurumu Reisi, eski Giresun mebusu) Hakkı Tarık (Us) çıktı.

"Suiistimal edilmeye müsait nezaketler vardır; Hakkı Tarıkdaki onlardandır; ve musafaha eden elini bırakmıyarak rica eden bir elle Onu yandaki odaya çektim.

"Matbuat reisinin Akifi ziyaretinde Atatürk'le bir alâka seziyordum; ve Hakkı Tarık'la bunu konuşacaktım.

"Hakkı Tarık:

"- Tahmin ettiğiniz gibi, dedi, dün gece Florya deniz evinde Atatürkün yüksek huzurunda idim. Mehmet Akifin Mısırdan İstanbula dönmesi, Şişlide hususî bir hastahanede yatması Bunlardan istifade ettim, sofrada Atatürke bu dönüşten bahsettim. Akif üzerine konuşulmaya başlandı.

"Demek, Akifin İstanbula dönüşü uzun bir konuşma mevzuu oldu

"Evet Kur'anın türkçeye tercümesi için Diyanet İşlerinden vaktile kendisine verilen vazife Bu vazife için aldığı tahsisat Mücerret, şapka giymemek için memeleketi terk ettiği rivayeti Harf inkılâbı olunca bu harflerle bastırmamak için kur'an tercümesini Diyânet İşlerine vermemesi Üzerinde durulan hâdiseler arasında idi.

"- Bu bahislerin etrafında Akife karşı nasıl bir hava vardı

"- Akife kızan değil, daha çok şaşan ve acıyan bir hava.

"Atatürk, Akife, münfail midirler

"- Atatürk'ün şahsî bir infial taşımadığı tebarüz ediyordu. Akifin kur'an tercümesinin en muvaffak bir eser olacağı hakkındaki kanaate iştirak etmiş görünüyordu. Hastalığı da teessürle karşılanıyordu.

"- Akifle bugün bunları görüştünüz mü Ve görüşeceğinizi dün gece Atatürke söylediniz mi

"- Tercümeyi vesile yaparak Akife, kendisinin Atatürk ile birlikte hayırhahane bir konuşmaya mevzu olduğunu ihsas edebileceğimi anladım; buna müsaade aldım.

"Hakkı Tarık'a bir şey daha soracaktım. Fakat Mısır apartmanında Prenses Emine Abbas Halimin maiyetinden Yusuf Ağanın refikası Şirin hanım (Akifin hastalığına her gün gözleri dolan bu kadını unutamıyacağım) bana kahve getirdi. Kahvemi Hakkı Tarık'a verdim; ikramımı kabul etsin diye ufak bir münakaşadan sonra Hakkı Tarık devam etti:

"- Koyu bir iman, derin bir vicdan, kuvvetli bir vukuf, coşkun bir lisanın kur'an tercümesinde nasıl bir üstünlük temin edeceğini kim bilmez Bu şartlar altında vücuda geldiğine ve millî bir servetimiz olduğuna inandığım tercümeyi, Türk sınırlarının dışında kalmak mahkûmiyetinden kurtaracaktım ve şaire, kurtuluşunu 'Çanakkale' bediasile terennüm ettiği ufuklara bakarak hakkı olduğu bir huzur hayatı yaşatacak bir hizmette bulunursam mesut olacaktım.

"Hakkı Tarık bu sözleri söylerken bir melek kadar güzeldi. Devam etti:

"- Ömer Rızadan adresini öğrenerek şimdi Akife geldim.

(Kurun, 29.10.1935, s. 1)

Muhtemelen Sabataî Cemâatine mensûb olan Us kardeşler, Mustafa Kemâl'e çok yakındılar: O derecede ki "Mutlak Şef", âdeti vechiyle, bâzı makâlelerini (meselâ Antakya mes'elesiyle alâkalı olanları) "Mehmet Asım Us" imzâsıyle neşretmiştir. Mehmed Âkif'in ağzından "Mustafa Kemâl olmasa İstiklâl Harbi'nin kazanılamıyacağı" gibi okkalı bir yalan uyduran (ortanca kardeş) Hakkı Tarık Us, gazetelerinin bu nüshasında, "Mutlak Şef"in kendisine imzâlı bir fotoğraf vermiş olmasını emsâlsiz bir iftihâr vesîlesi yapıyor!

"- Evvelce tanışır mıydınız

"- Benim Akifle çok sıkı bir münasebetim olmamıştı. Aradan geçen yıllar beni kolay tanınmaz bir hale de getirmiş olabilirdi; fakat Akif beni tanımakta güçlük çekmedi. Gelişime sevindi. Yanında eski dostlarından biri vardı. Biraz sonra odadaki ziyaretçi veda edip ayrıldı. Doğrusu bu ayrılıştan hoşlanmadım. Birisinin değil, bir çoklarının bulunmasını ileri süreceğim teklifte muhakkak bildiğim teyidlerinin arkalanmasını istiyordum.

"Hakkı Tarık, adamın gittiğine hâlâ müteessirdi. Biraz durdu. Sonra devam etti:

"- Çaresiz yalnız kaldım, ve Atatürkün huzurunda kendisinden ve tercümesinden bahsolunduğunu, ve tercümeyi gördükleri halde Atatürkün memnun olacaklarını hissettiğimi söyledim ve ilâve ettim: 'Vakıa, dedim, Atatürk sarih bir emir telâffuz etmediler.'

"- Hakikaten böyle mi

"- Mahsus böyle söyledim ve:

'- Atatürkün bu kadar içten, güzel bir arzusunun yerine gelmiş olduğunu görmekten sizin de zevk duyacağınızı umuyorum.' dedim. Akif çok mütehassis oldu; ancak:

'- Tercümeyi Mısırda birisine verdiğini, onun da başka birine verdiğini öğrendiğini, hasılı geri alamadığını öğrendikten sonra zaten bu tercümeyi beğenmediğini, inşallah iyi olursa yeniden bir cüz tercüme ederek onu takdim etmeyi ve onu beğenirlerse devam edeceğini' söyledi. (M. Cemal'in hâşiyesi: Akif, kur'an tercümesini Mısırda Sultan Mahmut medresesinde müderris Yozgatlı İhsan Efendi isminde bir zata bırakmıştı. Ölmeden Mısıra dönerse kendisine geri verilmesini, ölürse bu tercümenin yakılmasını vasiyet etmişti.)