Talip Koktaş

Milat

HAKİKAT ÜZERE OLANLARA SELAM OLSUN

Zulüm bahanelerin arkasına gizlenirken direniş hakikate sırtını dayayarak ondan güç alır. Zalim, zulmüne kılıflar ararken direniş onurlu bir duruş sergiler. Onursuz galibiyetler, onurlu direnişlerin sırrına mazhar olamaz. Hep bir bahanenin arkasında bir siper arar durur zulüm. Gün akşama dönünce kazançlı çıkanın kendisi olduğunu zannetse de hayatın

Yalnızların kalabalığı

Şehir… Işıkları var ama sıcaklığı yok. Kalabalığı var ama insanı yok. Hayat hızlı adımlarla geçip gidiyor yanımızdan, biz ise dokunamıyoruz bile ona. Var olduğunu biliyoruz ancak varlığından habersizmişiz gibi davranıyoruz. Nefes alıp vermekten başka bir emaresi yok yaşadığımızın. Adeta bir robot gibi yaşıyoruz. Teknoloji çağının bir objesi gibiyiz

Bir çağın suskunluğu: Gazze!

Yıllar sonra bana (ki yıllar sonraya yaşanılabilir bir dünya bırakabildiysek!) Gazze'yi soracak çocuklarıma cevap niteliğindedir bu yazdıklarım. Ah çocuğum, ne desem kifayetsiz kalır kelimeler. Sadece edebiyatını yapmak düştü o günlerin bana. Konuşmak ağır gelir mi bir insana Bırak konuşmayı düşünmenin altında eziliyorum ben. O günleri anlatmak zor

Biraz geç kaldık

Hayata yetişmeye çalıştıkça uzaklaşıyor bizden, arkasından yetişmeye çalıştığımız bir otobüs misali. İlkin yavaş adımlarla başlıyoruz; sonra otobüs hızlandıkça biz de ritim tutuyoruz onun hızına. Bir umutla şoförün yan aynaya bakıp bizi görmesini beklerken durması için el kol sallamayı da ihmal etmiyoruz. Ama nafile… Hayat dönüp bakmıyor arkasına.

Söz odur ki...

Olayın hedefini ıskalarsanız, söylediğiniz her söz karavana gider. Bu, yalnızca bir okçunun tahtayı ıskalaması değildir; ruhun nişan alıp da gönle varamamasıdır. Dil hangi istikamette ise söz de o yana gider. Çünkü söz, insanın ruhunun yayından fırlatılmış bir oktur. Kalpten doğar, akla uğrar, dilden çıkar, muhatabın yüreğine doğru gider. Ama eğer

Yazmak

Yazmak, omzumdaki yükü hafifletse de yüreğimdeki yükü arttırıyor. Yine de yazmak külfet gibi görünse de bir ülfettir, bir anlam arayışıdır ve en soylu eylemlerdendir yazmak. Yazmak, ölüme meydan okumaktır der Hikmet Kızıl. Yazar da yazdığıyla ölümden sonra yaşamaya aday kılar fikirlerini. Ben de herkesin sustuğu yerde sarıldım kaleme. Ki tarihe no

Kapının ardındaki hakikat

Her şeyi ölçebilen, ölçemediği şeyi yok sayar. Aynı kapıyı defalarca zorlamak, ya kapının kırılmasına ya da umudun kırılmasına neden olur. İnsan bazen bir çıkış yolu ararken, kapının ardındaki manzarayı merak etmekten çok, kapıyı açma çabasına takılır. O kapı artık sıradan bir kapı değil, insanın kendi iradesiyle girdiği bir sınav haline gelmiştir.

"Kuş gölgesi avlamak" – 1

Her gün bir dostumuzun kitabı okuruyla buluşuyor. Yazma konusunda ne kadar üretken olsak da okuyucu anlamında o kadar şanslı olmadığımızı düşünüyorum. Kitap, sosyal medyanın hükümdar olduğu bu çağda maalesef yalnızlığa mahkûm bırakılıyor. İnsanlar kitaplara dokunmak yerine sosyal medyanın ağlarında savrulup gidiyor. Bu durumun garip hallerini son k

"Bolluk çağında açlıktan ölmek"

Ekranı kaydırıyoruz: sonsuz market rafları, dijital sepetler, tıka basa dolu büfeler, tüketim tavsiyeleri… İnsanlık tarihinin en üretken, en bağlantılı, en zengin döneminde yaşıyoruz; ama aynı zamanda en sarih açlıklardan birine şahitlik ediyoruz. Bu çelişki sadece ekonomik değil, ruhsal bir çöküntü. Biz bu imtihanın neresindeyiz İnsan kendini çoğu

Fırsat kollayan gölge: İhanet

İhanet, yüreğin sırtından hançerlendiği andır. Bir dostun yahut dost zannettiğinin tebessümünden dökülen zehir, bir kardeşin omzuna sapladığı bıçak gibidir. Sadakatle örülmüş güven duvarlarının en beklenmedik yerinden çöküşüdür. En yakından gelir; çünkü uzaktan gelenin eli değil, yakındakinin niyeti kanatır insanı. Çünkü ihanetin özü, güvenin kanat