Doğu ile batı, kuzey ile güney, aşağı ile yukarı, sağ ile sol, ön ile arka... Bir kavramı açıklamak için bir başka kavramın anlamına sığınırız. Ondan medet umarcasına bir açıklama bekleriz. Bu yönlerde olduğu gibi sadece fiziki durumları izahla kalmaz, değer yargılarımızı kapsar. Doğru ile yanlış, güzel ile çirkin, iyi ile kötü, çalışkan ile tembel, vs. Her zaman ve her durumda bir kavramı açıklamak için zıddına ihtiyaç duyuyoruz. Çalışkanı tarif ederken dersine çalışan, sorumluluğunu yerine getiren diye tanımlarken cümlenin sonunda tembel olmayan kişi diye ekleriz. Doğru olmayan her şeyi yanlış, güzel olmayanı çirkin, iyi olmayanı kötü olarak tanımladığımız gibi. Birimiz de çıkıp demiyoruz ki, iyi, iyidir kardeşim. İyiyi tarif etmek için başka bir kavrama ihtiyaç yoktur, demiyor, diyemiyoruz.
Bunun altında yatan sebepleri biraz didiklemek gerekir fikrimce. Kavramlar birbirine girift bir halde ele alınınca zıtlıkların neden olduğu bir anlam eksilmesi yaşanıyor. Bir şey ya iyidir ya da kötü gibi bir sonuç çıkıyor ortaya. Beyaz ile siyah arasındaki griyi kimse görmek istemiyor mesela. Peki, beyazı siyahın zıddı olarak tanımladığımız zaman griyi nasıl tanımlamalıyız Beyazın biraz siyah hali olarak mı yoksa siyahın biraz beyaz hali olarak mı tanımlayacağız
Tam burada durduğum yer, beyazın beyaz, siyahın siyah, grinin de gri olduğudur. Her kavram kendi kelimeleri ile anlam bulmalıdır. Başkasının zıddı olan hiçbir zaman kendisi olamaz kanaatindeyim.
Kendini merkeze alan kişi kendinden başka etrafındaki her şeye belli bir mesafede durur. Varlığının duruşu kendi asaletinden olunca daha bir anlamlı olur.
Nasıl ki bir nesneyi başka bir nesneye çarparak yeni bir şey elde edemiyorsak bir kavramı da başka bir kavramla anlatmaya çalışmak insanı bir bakıma paradoksa götürür.
Her ne kadar bilimde var olan kimyasal tepkimelerde birbirine özgü maddelerin birbirine karıştırılarak bir tepkime meydana getirilmiş olsa da sonuç itibariyle ortaya çıkan yeni madde hiçbir zaman tepkimeye giren maddelerin kendisi olamaz. Hepinizin malumu iki hidrojen ile bir oksijen bir araya geldiğinde artık ortada hidrojen yahut oksijen yoktur, sadece su vardır. Kavramlar da böyledir.
Yazımızda ortaya koyduğumuz "İyi, iyidir!" tezimizi bilimsel bir zemine de oturttuğumuza göre şimdi gelelim meramımızı anlatmaya.
Dünya bir hayat sahnesi ve herkes kendine biçilen rolü kendi iradesiyle icra ediyor. Doğru, yanlış, iyi, kötü, çalışkan, tembel, dürüst, yalancı, hırsız yahut güvenilir olmak herkesin kendi tercihinin sonucudur. Her ne kadar başarılı eylemlerinde insan kendini ödüllendirip mağlubiyetinde başkalarını suçluyor olsa da her halükarda kendi tercihlerinin ceremesini çekiyor. İnsan, ne ekerse onu biçiyor.