Ragıp Karadayı

Türkiye

"Harun Reşid Sultan'ım hakkını helâl etmezse hâlim nice olur"

Kul hakkından çok korkuyorum. Beni deli edip dağlara düşüren, yakıp kavuranlardan en başta gelenlerden biri de budur Sultan'ım.Behlül Dânâ:-Peygamber efendimiz, "Bir odada haramdan bir iplik olsa, bu odada kılınan namaz kabul olmaz" buyuruyor. Yani namaz borcunu ödemiş olur, Kıyamette "Sen bu namazı niçin kılmadın" demezler ama o namaz için sevab y

"Dün senden ayrıldıktan sonra düşündüm; sen haklısın Behlül"

Sultan'ımızın kolumu çekip ileri hamle yaparken "Gel şu kayaların üzerine oturalımBehlül" demesiyle derin düşüncelerimden sıyrıldım.Harun Reşid:- Yoksa küs müyüz Behlül- Ne haddime Efendim. Yüzüm kara!- Tövbe tövbe! Hakikati, çekinmede söyledin Behlül! Arkamdan deseydin gıybet olurdu, dedikodu olurdu. Hem yalnız ben duydum! Yine beni düşünerek yapt

"Beni ikaz eden izahatlarından çok memnunum Behlül!.."

Her hâlime "Elhamdülillah!" diyor, şükrediyor olsam da son nefes korkusunu üzerimden atamıyordum bir türlü.Biz kuluz, kula düşen de tevekkülle sabretmek ve "Elbet bir hayır vardır" diyerek daha beteri olmadı diye hâlimize şükretmektir. Çünkü biliyoruz ki bizi yoktan var eden Allahü teâlâ, kullarını çok seviyor ve asla zulmetmez.Ölümü çok yakın olar

Su misali, akıp gidiyorömrümüz...

Her akşam gün batımında ömrümüzden bir günün daha eksildiğini biliyor, bir şey yapamıyordum.Nimete kavuşana, nimet âfiyet olsun!Ondan mahrum kalan da, suçu kendinde bulsun!İster zengin ol, istersen fakir, aciz kulsun.Kaynaktan okumalı en doğru malumatı,Azıp sapıtmaktan kurtarmalı emaneti.Kim ağız açabilir Kahhar'ın korkusundanAkıllı olan uyansın ga

Susmayı akıl edemediğimden başıma gelmedik kalmıyordu!

Bu anlattıklarımdan sonra Sultan'ım mahcup oldu, kızardı, bozardı. Ne yapacağını şaşırdı. Ben de üzgündüm lakin yalan söyleyecek hâlim yoktu.Behlül Dânâ:- Birinci secdede, esir aldığınız kralı, inceden inceye hesaba çektiniz ve suçlu bulup anında cezasını verdiniz. Kızı, canını bağışlamanız için yalvararak ayaklarına kapandıBuraya kadar anlattıklar

Bir yolunu bulup, müsaade isteyerekayrıldım saraydan

Benim sağım solum belli olmazdı.Sultan'ımın karşısındayine de bir pot kırarım endişesiyle işi aceleye getirdim.Sultan'ımızın bu kadar ciddi olduğunu görmemiştim. Belli ki fevkalâde bir durum vardı. Mahcup bir suçlu gibi boynumu büktüm."Bundan sonra teşrif buyurduğunuz cami-i şerife geleceğim Sultan'ım" deyip söz verdim O da "Söz mü" diye üç kere sı

Çocuk çobandanhayatının dersini almıştı!..

"Efendim! Âlim olduğun yüzünden belli oluyor. Eğer ilmi Allah rızası için öğrendiysen insanlardan istemeyi kes!.."Çoban çocuk şöyle devam etmiş:-Efendim, dil ilmi şudur ki; bana dil verdi. Dili zikir etmek, Onun adını söylemek yeri yaptı. Bununla hatırlayıp adını söylemeyi, Ondan bahsedilmeyen sözden onu korumayı, böyle sözden uzak olmayı istedi.Be

"Gidip bu masum çocuğa bir mesele öğreteyim"

"Bu küçük yaşta çobanlık yapıyor. Büyüyünce Allahü teâlânın ibadet ve marifetine nasıl kavuşacak"Çok ibret aldığım bir menkıbesini de anlatmadan geçemeyeceğim.Abdullah bin Mübarek, kırlarda dolaşırken koyun otlatan bir çocuk görmüş. Ona acımış gayr-i ihtiyari. "Ah evladım! Zavallı çocuk!... Bu küçük yaşta çobanlık yapıyor. Büyüyünce Allahü teâlânın

İhtiyarlamakla, dünyada fazla kalmak arasında çok fark var!

"Şunu da söyleyeyim; bir hedefi olmalı her insanın mutlaka, o da EBEDÎ SAADETİ YAKALAMA azmi, gayreti"O nimete kavuşanın yüzü asık olmaz, yeise kapılıp kendini yiyip bitirmez. Her gün, her an, hatta dert ve kederlerle dolu olsa bile yine de gülümser, kendi ve başkalarının hayatına katacak faydalı meşguliyetleri olurŞunu da söyleyeyim; bir hedefi ol

Etraf nefis gül kokularıyla doluverdi birden...

Adı gibi çok mübarek biriydi. Belki de bu hususiyetinden dolayı bu Türkistanlı büyüğümüze Abdullah bin Mübarek deniyordu.Ramazan-ı şerif yaklaşmıştı. Vaaz, nasihat yapması için bu en ihtiyar talebe Abdullah Efendi'ye vazife verilmişti. O gün verdiği vaazı unutmama imkân yok Her şeyi evvelinden hazırlamış ve birçok sayfanın arasına da gül, lâle yapr