Ragıp Karadayı

Türkiye

"Yeşilçam'ın sokaklarında, hem de tammerkezinde buldum kendimi!"

"Diğer oyuncuların Yeşilçam serüvenleri de aşağı yukarı aynı. Ya bir rejisör görüp çağırmış, ya arkadaşları zorlamış "git şansını dene" diye..."Yılmaz Zafer, elindeki paketi uzattı.- O da ne Yılmaz Bey Düğün değil, bayram değil.- İllâ da düğün mü olması lâzım Bugün düğünümüz yoksa da mübârek Cuma ve malûmunuz Bayram. Ben de bayram hediyesi aldım bu

Harabatehline hor bakma Şakir! Defineye malik viraneler var...

Gözlerimi ovuşturarak pürdikkat kesildim. Evet evet, yanılmıyordum. CamidegördüğümYılmaz Zafer'di...Câmi-i şerif, minimini bir insan ormanı gibiydi bu mübârek gün. İnce uzun selvilerin koyu gölgeleri geniş bahçeye düşüyor, güneş ışınlarının sıcaklığıyla bir hoş olan serçeler, çılgın çığlıklarıyla ortalığı çınlatıyordu. Câmi-i şerifin kuzey cephesin

Misafir olmamıza rağmen pek aşinaydık çevreye...

Bir çardak altında başlayıp bir ağaç dibinde bitecek çekim hazırlıkları bütün ihtimamıyla devam ediyordu.Seneler sonra ajandalarımı karıştırırken bir köşesine karaladığım manzaralar, yazdığım şeyler bir daha beni o günlere götürdü. Hem hüzünlendim, hem sevindim elimde olmadan.Bunlardan birini aşağıda o günün hatırasına siz kıymetli okuyucu kardeşle

"Mümtaz bir kurumu temsilen kavlimde hep kati durdum!"

Yol yorgunluğunu herkes istirahat ederek atlatırken, biz daha beteriyle karşılaşmanın sıkıntısıyla yorgunluğu çoktan unutmuştuk.Sanki Enver Ören abiler; bir silüet gibi önüme dikiliyor, konuşmadan gözlerini kırpmadan bana bakıyor gibime geliyordu ve bana lisan-ı hâl ile;"Bu işin başına insanlarla cebelleş diye mi verdik Biz de seni sabırlı, geniş y

Neler olmuş da benim şimdiye kadar haberim yokmuş!..

Oyunculardan biri, iki büklüm bir ihtiyar gibi beti-benzi solmuş olarak yanıma geldi. Saçları dağılmış, sesi kesilmiş, dermanı yok gibiydi.Hepimiz de merak içindeydik. "Şimdiye kadar her şey yolundaydı. Ne oldu bunlara Hastalanan mı var" dedim. İşin içyüzünü bilenler; "Boş ver Ragıp Bey, sen işine bak" deyip geçiştirdiler. Bir kere işkillenmiştim.

Film çekim işini tatbikatlarabenzetiyordum ben...

Film çekimine gidiyoruz. Kim hangi vasıtayla, hangi güzergâhtan gidecek, nerede mola verilecek... Hepsi tek tek tasnif edilmişBu hususa tercüman olabilecek büyüklerimizin bir sözü hâlâ kulaklarımda:"Akıllı insan, aklını kullanan insandır. Aklını kullanmak demek; nerede konuşacağını, nerede susacağını, nerede ne yapacağını iyi hesap edip din ve düny

İşimiz okumak ve yazmak

Bazen"Bu kadar da fazla! Kabul edilemez! Olamaz! Hakikaten böyle mi acaba" diye düşünüyorum.YEŞİLÇAM'IN ÇUKURLARI...İçinde hayat bulduğumuz devrin kendine has hususiyeti mi ne yaptığımız işlerden dolayı yüzlerce belki binlerce tenkide maruz kalıyoruz. "Acaba bir şey yazmamak, çizmemek, herhangi bir iş yapmamak mı lazım" diyesim geliyor zaman zaman.

"Hocam, herkes geldi, araçlar hazır sizi bekliyorlar..."

Bizim dindâr olduğumuzu duymuşlar, birileri de; 'onlardan iş almak istiyorsanız siz de öyle görünün...' tavsiyesinde bulunmuşlar...Bu meşhur beyler de kendi aralarında konuşuyorlar. Hep dinden imândan bahsediyorlar. Din, imân kelimelerini duyunca kulak kabarttım hâliyle.Bizim dindâr olduğumuzu duymuşlar, birileri de; 'onlardan iş almak istiyorsanız

Bu kısa malumatlar ileride bana kılavuzluk yapacaktı

Bizim nasıl biri olduğumuzu çoktan öğrenmişler. Yücel Çakmaklı'nın ifadesiyle "yıldırım hızıyla" duyan duymayana haber vermiş.Çantamdan çıkardığım ajandama gördüklerimi tek tek not ettim. Bu kısa malumatlar ileride bana kılavuzluk yapacaktı. Bu arada her birinin zaaflarını, müsbet veya menfi yönlerini de öğreniyordum. Birçoğu gece gündüz sarhoş dol

O, film piyasasında, millî,mânevi kıymetleri konu edinen bir öncü...

Geçimi bu sektörden olduğu hâlde, kendi bildiği doğrulardan taviz vermiyordu. Projelerine zararlı hiçbir fikri, ideolojiyi sokmuyordu...Ayak uydur çağlara,Kanma ince yağlara,Ne kadar çok kar yağmış,Güvendiğim dağlara.Yücel Çakmaklı; milliyetçi, muhafazakâr kesimin diğer bir ifadeyle bu tarafın en tanınmışı; "Birleşen Yollar, Küçük Ağa, Osmancık" gi