Ragıp Karadayı

Türkiye

Kötü arkadaşlarının kurbanı olduğundan dem vurdu...

Biraz önce ortaya açtığı portatif hasır tabureye, kuluçkaya yatmaya hazırlanan bir hindi sakinliğinde oturuverdi...Matbaacıya "Ben de bir zamanlar sigara içmeye çok özenmiştim" deyince:- Yapma be gazeteci! Nesine özenden- Ne bileyim! O şık paketler, hele kapağını açıp kapatırken çıkan 'çınn' sesiyle tarifsiz bir melodi gibi göze, kulağa hoş gelen p

Bu güzel insana ne diyeceğimi şaşırdım,gözlerim doldu...

Su arıtmaları teslim ederken gözlerimin nemlendiğini göstermemeğe çalışıyordum... Müsaade istemeye hazırlanıyordum ki!..Matbaacı öfkesini yenmiş, rahatlamıştı:- İnşâallah diyen adam, elimdekileri kastederek:- Onları burada bırak, bu hâlinle bir de yük taşıma. Zaten ne zamandan beri almak istiyordum, kızgınlığımdan şimdiye kadar bekledim. Biri benim

Öfke böyle bir illet işte,insanın aklını örtüyor!

"Bizler mesaimiz bittikten sonra böyle mevsime, şartlara göre bir nevi halkımızı ziyarete çıkıyoruz. Gazetemizi, ürünlerimizi tanıtıyoruz."Her gün eve telefon ediyor; "şofben bağlandı mı hanım" diye soruyordum. Beklentime inat, hep "yok" cevabını alıyordum. Geçenlerde yine telefon ettim. Hanım ne soracağımı bildiği için ben bir şey demeden o; "bağl

"Seni böyle öfkelendiren sebep ne"

"Ben gazetenin ilk abonelerindenim. Severek okur, kendime çekidüzen verirdim..."Öfkeli adama dedim ki:- Size "ah" dedirttiren şey ne olabilir Benimle ne alâkası vardı ki kinle bağırdın, hakaret ettin, kapı dışarı etmeye çalıştın usta- Mutlaka bir sebebi var: Her gün sizin adamlardan birkaçı bu cihazlar elinde içeri giriyor da ondan anladım nereden

Kapısı açık ilk iş hanından içeri girdim...

Depo olarak kullandığımız odadan iki elime, iki su arıtma cihazı alarak yola çıkmıştım ama hesapta olmayan bir kaza yaşamıştım...Bu arada radyo tiyatrolarına hazırlık da yapıyorduk. Yarınki SESLENDİRME yapacağımız senaryonun son şeklini vermiş, yeteri kadar da çoğaltmıştım. Harbiye'deki Aydonat Stüdyosu bulunduğumuz yere oldukça uzak ve kalabalık b

Tarifsiz bir acıyla kıvrandım, sanki aklım başımdan gitti!

Bir yağız delikanlının çektiği kâğıt ve hırdavat yüklü tahta araba, karşı istikametten üzerime üzerime geliyordu.Güneş bir ateş topu gibi bakır rengi bulutların arasından süzülüp gri apartmanların, mor kubbelerin, ak minarelerin üzerinden şefkatle okşar gibi, sımsıcak kayarken kafam birçok sualin çözümü ile meşguldü... Hedefime kilitlenmiştim yine.

Hayatta hiçbir şey tesadüf ve boşunadeğildi!..

Hâlâ "Geleli birkaç gün olmuş, misafirlere böyle mi davranılır" diyen nefsimle çok işim olacağını iyice anlamıştım...Hanıma, "Haklısın!" diyebildim sadece. Kendi dünyama sarıldım derin uykudaymışım gibi rol yapmaya başladım o gece. Yine de uyumuşum. Sabah ezanlarıyla birlikte yeni bir güne merhaba demek üzere heyecanla uyandım.Bu yol ince ve uzun b

"Peki, sevinirken korkmak da nereden çıktı şimdi"

Kalpten kalbe yayılan, görünmeyen fakat tesiri, içimde fırtınalar oluşturan bu muhabbet korkusuydu beni uyutmayan...Şimdi bana "Peki, sevinirken korkmak da nereden çıktı" diyenler olabilir. Hani çok çok kıymetli bir şeye kavuşursun; bu bir servet olabilir, makam mevki, itibarlı bir iş... sonra da onu elde tutamama, çaldırma, kaybetme hissiyatı için

Akşamı nasıl yaptığımı,eve nasıl gittiğimi bilemiyorum!

Onun yüreğinden akıp gelen sonsuz haz, feyiz ve bereket; beni benden almış yine bana getirmişti.Zaten biraz başım da ağrıyordu. Bu mübârek zatı dinlerken, açıldım elhamdülillah! Ruhu ürperten sözleriyle kendimden geçtim. Her âşık gibi ben de tutulmuştum bu kara sevdaya. Onun yüreğinden akıp gelen sonsuz haz, feyiz ve bereket; beni benden almış yine

Sanki başka bir âlemdeymişimgibi bir hâl kapladı...

Böyle bir âlim zatın burada bulunması herkes için ayrı bir huzur kaynağı olduğunu sonradan öğrenecektim.Bu müşfik, babacanzat-ı muhteremkimdiNeciydiNe iş yapardıNereliydi..Hakkında hiçbir şey bilmiyor, Rahim Bey Abimizin hareketlerinden mânâ çıkarmaya çalışıyordum. Belli ki onu pek seviyor, sayıyordu. Böyle bir âlim zatın burada bulunması herkes iç