Prof. Dr. Osman Kemal Kayra

Türkiye

Türklerin yeniden doğuşu

Türkler Müslümân olduktan sonra, mütevâzı bir şekilde, hâkim değil hâdim olarak bu dîne hizmet ettiler. Şandan çok şeref peşinde koştular. Çünkü "İslâm'dan başka şeref yoktur" diyen Efendimiz'e yürekten bağlandılar. Ehl-i sünnet i'tikâdının yılmaz bekçileri oldular. Türkler, büyük dinlerden Budizm'i, Manihaizm'i, Mûsevîlik ve Hristiyanlığı kabûl et

Türklerin inanç tekâmülü

Türklerin İslâmiyetle tanıştıktan sonra bir başkalaşım geçirdikleri ayniyle vâkîdir. Yâni Türkler Müslüman olduktan sonra yeni bir kültür ve medeniyet dâiresine girmişlerdir. İslâmiyet, kurduğu yeni beşerî sistemin yüksek seviyeli kültüre dayalı medeniyetinde köleleri başkomutan yapan, siyah ve Habeşî Bilâl'i Kâbe'nin damında ezan okumaya yücelten

Değiştiler ve değiştirdiler

Şanlı mâzîyi, bizi geri bıraktı diyerek suçlarlar ama hâlâ o ecdâdın bıraktığı kutsal vatan topraklarında barınır, o hârika mîmârinin ve Sinân'ın övgüsünü yaparlar ve yok saydıkları türbelerin mânevî ikliminde gezerler Silüetinden câmî ve minâreleri çıkarın, servilerin bekçilik yaptıkları ata mezarlarını görmeyin, İstanbul'u tanıyamazsınız. Geriye

Öncesi ve sonrasıyla Ziyâ Gökalp

Osmanlı terbiyesiyle yetişmiş her münevver gibi Ziya Gökalp da başlangıçta dindardı. Onun fikir değiştirmesinin aslî faktörü Abdullah Cevdet'le tanışmasıdır. Gökalp, A. Cevdet'in fikirlerine uyarak Fransız pozitivizmi ile yüzleşmiştir. Gökalp'a göre her çeşit teokratik kuralların, şer'iyye ve evkaf mahkemelerinin lağvedilmesi gerekir. O, lâiklik r

"Kut"tan "zıllullâh-ı fi'l-âlem"e Kut kimdeyse kağan odur

İslâm öncesi Türklerdeki inanışa göre kağanlık istemekle alınan bir makam değildir; 'kut' kime verilmişse kağan o olur. Babanın önce büyük oğlu sonra küçük oğlu (tigin) özünde kut taşıdığı için kağan olabilirler. Tiginler olmazsa erkek yeğen "şad" unvanıyla yüksek rütbeli bir komutandır veyâ o da amcadan kut taşıdığı için kağan olma hakkına sâhipt

Savaşların esrarlı silâhı: İstihbârât

Çok zekî olan Sultan Abdülhamid, merkezi Yıldız'da olan istihbârât servisini kurdu. O, plânlarını yapar ve uygulatacağı gün görevleri tevdî' ederdi. Teşkîlât belli bürolara veya merkezlere değil, doğrudan saraya bağlıydı. Sultan, bu işlerde uzun yıllar Batı istihbârât birimlerinde çalışan Fransız Mösyö Bonin'i tercîh etmişti. Osmanlıda "İstihbârât

Abdülhamîd Han'ı değil, Osmanlıyı bitirdiler

Ulu Hakan, seleflerinin gerçekleştirdiği yenilikleri muhâfaza ederken, bundan İslâm ümmetinin zarar görmemesi için de çok çalıştı. O, Batı'nın İslâm'ı etkisi altına almaya karşı olduğu gibi İslâm'ı da Avrupa'ya açıyordu. Buna mukabil onun Pan-İslâmizm'in muhtevâsı ve niyeti hiç araştırılmadan, Batılı akademisyenler tarafından bir Orta Çağ projesi

Liyâkat ve devlet yönetiminin esâsı

Gençler aktif olmayı severler; onları faydalı işlere kanalize etmezseniz birileri onları kötü emellerine âlet eder. Abdülhamîd Han açtığı yüksek mekteplerle gençleri en hayırlı ve faydalı bir sâhaya sevk etmeye çalıştı; fakat heyhât ki onu kendi silâhıyla vurdular. Cumhûriyet'ten sonra da sık sık aşağılayıcı bir tâbir olarak literatürümüze giren m