Ne de olsa Batılı olduk opera ve operetler yazmalıydık. Değişim devri müzisyenlerinden Muhlis Sebahaddîn Bey'in yazdığı meşhur bir operet vardır. Sözleri de devrin felsefesine uygundur: "Vur patlasın, çal oynasın, bu hayat böyle geçer, hey bu hayat böyle geçer..." "Bu aslâ olamaz, bunu bizim toplumumuz kaldıramaz" denilen şeyler bugün vak'a-yı âd
İmâm Gazâlî ömrünü verdiği eserleri ile felsefenin İslâm'a olan müdâhalesini büyük araştırma eserleri olan "Tehâfütü'l-felâsife" ve "El-Munkızu mine'd-dalâl" adlı kitaplarıyla önlemiştir. Müslümânların ayaklarının sürçmesine mâni olmuştur. Filozoflar varlığın idrâkinde akıl yürütmeyi temel aldıkları için her şeyi de akılla çözebileceklerine inanırl
Yılbaşı kutlamaları Cumhûriyet döneminin toplumu çağdaşlaştırma çabalarından biridir. Cumhûriyet dönemi çağdaşlaşma hareketlerine dayalı olarak takvim de nasibini almış 1 Ocak 1926'da yeni saat ve takvim sistemi yürürlüğe girmiştir. Bu şekilde Batı'nın bütün kutlama günleri de bizde kutlanmaya başlamıştır. Bu öyle bir hâl aldı ki bugünün Hristiyan
Millî kültür temelinde, o kültür mes'elesinin sâdece o millete mahsus olması esastır. Bugün Türklükle alâkası olmayan kavimlerin, berâber kutladıkları Nevrûz, bazı soruları akla getirir. Nitekim Komünizm Rusya'sında Orta Asya Türklerine Ramazân ve Kurban Bayramları kutlamaları yasaklanmışken, Nevrûz'un tâtil edilerek teşvik edilmesi çok manidardır!
Eski kavimlerin çoğunda kutsal dağ inancı vardır. Bâbil Kulesi, Mezopotamya'daki ziguratlar ve piramitler bu amaca yönelik yapılmıştır. Eski Türkler de, han soyluları dağ eteklerine gömerler, bu ölüleri "eşük" denen ipekten bir örtüye sararlardı. Gerek Hira, gerek Uhud, gerekse de Tûr-i Sînâ Yüce Peygamberimiz ve Hazret-i Mûsâ'yla anıldıkları için
Türkler Müslümân olduktan sonra, mütevâzı bir şekilde, hâkim değil hâdim olarak bu dîne hizmet ettiler. Şandan çok şeref peşinde koştular. Çünkü "İslâm'dan başka şeref yoktur" diyen Efendimiz'e yürekten bağlandılar. Ehl-i sünnet i'tikâdının yılmaz bekçileri oldular. Türkler, büyük dinlerden Budizm'i, Manihaizm'i, Mûsevîlik ve Hristiyanlığı kabûl et
Türklerin İslâmiyetle tanıştıktan sonra bir başkalaşım geçirdikleri ayniyle vâkîdir. Yâni Türkler Müslüman olduktan sonra yeni bir kültür ve medeniyet dâiresine girmişlerdir. İslâmiyet, kurduğu yeni beşerî sistemin yüksek seviyeli kültüre dayalı medeniyetinde köleleri başkomutan yapan, siyah ve Habeşî Bilâl'i Kâbe'nin damında ezan okumaya yücelten
Şanlı mâzîyi, bizi geri bıraktı diyerek suçlarlar ama hâlâ o ecdâdın bıraktığı kutsal vatan topraklarında barınır, o hârika mîmârinin ve Sinân'ın övgüsünü yaparlar ve yok saydıkları türbelerin mânevî ikliminde gezerler Silüetinden câmî ve minâreleri çıkarın, servilerin bekçilik yaptıkları ata mezarlarını görmeyin, İstanbul'u tanıyamazsınız. Geriye
Osmanlı terbiyesiyle yetişmiş her münevver gibi Ziya Gökalp da başlangıçta dindardı. Onun fikir değiştirmesinin aslî faktörü Abdullah Cevdet'le tanışmasıdır. Gökalp, A. Cevdet'in fikirlerine uyarak Fransız pozitivizmi ile yüzleşmiştir. Gökalp'a göre her çeşit teokratik kuralların, şer'iyye ve evkaf mahkemelerinin lağvedilmesi gerekir. O, lâiklik r
İslâm öncesi Türklerdeki inanışa göre kağanlık istemekle alınan bir makam değildir; 'kut' kime verilmişse kağan o olur. Babanın önce büyük oğlu sonra küçük oğlu (tigin) özünde kut taşıdığı için kağan olabilirler. Tiginler olmazsa erkek yeğen "şad" unvanıyla yüksek rütbeli bir komutandır veyâ o da amcadan kut taşıdığı için kağan olma hakkına sâhipt
© 2016