Ömer Erdem

Karar

Sanat inkar eder

Günlerdir 'düşünmek' üzerine gidip geliyorum. Geçen günkü şiddetli yağmurun sesini duyunca sabah erken özellikle uyandım. Tıpırtı, şakırtı her yanı kaplamıştı. Rüzgarın savurduğu arka bahçedeki ağaçlar kanımı kaynatıyordu. Fütursuzca hazırlandım. Şortumu giydim. Aceleyle dışarı fırladım. Gök böğürüyordu. Kamçı misali upuzun yağmurlar boyun vuruyord

Barış korkusu ya da ters lale

Kış ortası doğmuş buzağı uzun süre gün yüzü görmez. Kısa süre içinde ayaklanıp annesinin memesine atılır içgüdüyle. Yalaya koklaya emzirir inek yavrusunu. Doyduktan sonra annesinden ayırılan buzağı meme anını dört gözle bekler. Anne de döne döne arar onu. Sesle çağırır. Boyun kıvırışlar, tatlı böğürüşlerle geçer günler. Bahar gelip de etraf şenleni

Hitler'i beklerken ya da bitmeyen stalin

Bazıları dünya ne zaman esenliğe kavuştu ki şimdi olsun, Trump mesela ilk kez mi çıkıyor ortaya, Netanyahu benzeri insan kasaplarının soyu tükenir mi hiç diyorlar. Öyle veya böyle insana düşen bir erdem olarak haksızlığa karşı durmak ve faşizm başta olmak üzere her tür otoriter rejimlere cephe almaktır. Güç ki ne zaman tek kişinin, ulusun, ideoloji

Uyku çiçeğini kim kırdı ya da ebedi bahar

Mısır Çarşısı'nın Yeni Cami yüzüne bakan tarafındaki tohumcu, fideci ve çiçekçileri dikkatle geziyorum. Kimseye bir şey sormadan onunla buluşup sessizce hemen ayrılma niyetindeyim. Ne zamandan beri tohumcular burada bilmiyorum. Hemen her şeyi geçmişe de muzipçe bağlamaktan geri duramayan zihnim Osmanlı'ya son 'tohumunu' bağışlayıp soy kurumasını ön

'Silinmiş el yazısı' ya da Büyük Boşluk Oteli

Cevdet Karal'ın son şiir kitabı 'Büyük Boşluk Oteli' çok yönlü okumaya imkan veren teatral yapısıyla daha bir öne çıkıyor. Hatta, müzik yönünden bakıldığında 'oda müziği' formuna sığdırılmış çok sazlı bir gösteri diye de yorumlanabilir. Perde arası olmayan, dekorsuz, tek oyunculu modern bir tiyatro bile denilse haksızlık sayılmaz. Karal'ın sinemato

'Boz yer ile gök atlasın arasında'

Ahmet Büke, Kırmızı Buğday romanı vesilesiyle edebiyat ortamımıza bazı önemli konuları hatırlatıyor. Yazarın özgürlüğü bir metinde ne denli atbaşı giderse metinden okura yayılan etki o ölçüde güçlü oluyor. Çanakkale ile Kurtuluş Savaşı arasında yaşadığımız toplumsal kıyam nicedir edebiyatın da eğildiği meseleler arasında. Hamaset ile duygusal kıyım

Sonsuzun dili, ya da dağ, zeytin ve asmalar

Kaç kez gelmişti bu şehre. Bir gece depremin yanardağ benzeri ejderha ağzı yutmamıştı henüz pek çok şeyi. Hatırlamaya çalıştı. Neredeyse otuz yıl önceydi. Kışın ağzında buğulu bir eski zaman kulübesi kendi kandilinin ışığında dinleniyordu burada. Mütevazıydı zaman. Gözler, yüzler, sözler fakat asıl insana kader perdeliği yapan çarşılar içe işliyord

Bir anlık hayatlar

Hemen her şeyin zorlu ve çok uzun sürdüğü fakat hayatın bir anlık değer taşıdığı bitimsiz döngüde sürükleniyoruz durmadan. Çok çok, bitimsiz ve ölçüsüz onca sözün arasında sıkışıp kalıyor hakikatin kısacık cümlesi. Dün çabuk eskiyip bugün yokmuşçasına yaşanırken gelecek kopkoyu bir sisin içinde dağılıp gidiyor. Tuzu kurular, aklı her yere erenler,

Ben nerede durayım ya da alnımda bir siperlik

'Taraf olmayan bertaraf olur diye' içimize sokulmuş eski fakat işlek bir söz var. Taraf olmanın sadece nimetlerini değil güven getiriciliğini de saya saya bitiremezler bu söze bağlananlar. 'Bakın, böyle olmasaydık savrulur giderdik, kimse de bizi bulamazdı kaybolduğumuz yerde.' Hayattaki her söz gibi 'taraf olmayan bertaraf olur'un da rahatlatıcı,

Sırrı Süreyya Önder'in kalbine doğru batan

Sırrı Süreyya Önder ile yollarımız hiç kesişmedi. İlgi ve çevre ortaklıklarına rağmen kısmet olmadı yüz yüze tanışıklık. Fakat onun yazdığı her yazıyı yaptığı her konuşmayı özellikle takip ettim. Her şeye meraklı insan bol bulunur fakat el attığı işte mahir az insan vardır. Hele bizde şöhret bir süre sonra sürpriz ve yaratıcılığını yitirip tekrarın