Mustafa Kutlu

Yeni Şafak

Köprü

Bir Yusufçuğun şeffaf kanadı üzerinde oturuyorum desem.Bu bir mecazdır.Mecazla hakikat arasında bir köprü vardır. Onu bilemedik lâkin şunu öğrenmek istedik. Biz ki şeddadi binalarda ikamet ederiz; sen nasıl olur da...Ha! Şu! Bir böceğin şeffaf kanadına ev kurdun.Doğru, evim üfürseniz yıkılacak bir evdir. Görmez misiniz ki bu deni dünyaya dahil deği

Huşû

Toprak uyandı. Çimen, çiçek göründü; tomurcuk patladı. Kuru yer, kuru dallar canlanıverdi. Yaprağın yeşili nasıl da parlıyor, baştan ayağa beyaza bürünmüş şu erik ağacı ılgıt ılgıt esen yele neler söylüyor, kuşların cıvıltısı böcek seslerine nasıl karışıyor, derecikler hangi ilâhiyi mırıldanıyor Şu sevdalı bulut nereye gidiyorDağ nasıl yumuşuyor, g

Ver kurtul

Adam zengin, beş-on kere hacca gitmiş. Öyle ki serveti yedi sülalesine yeter. Gidip kapısına dayanıyor: "Efendi şurada bir hayırlı iş vardır, yüz lira verirseniz bitecek" diyorsun. Değil yüz lira, yüz milyon lira verse bir şeyi eksilmeyecek olan adam size dünyaları bağışlıyormuş gibi kasılarak elini cebine atıp bir on lira çıkarıyor.Yahu şimdi ben

Nasip

Anlatacağım alelade bir hikâye. "Ne var bunda" denecek kadar basit. Ancak basit olanı anlamak zordur. İçinizden "Neden zor olsun kardeşim" diye geçirebilirsiniz. Ben anlamakta zorlandım, siz inşallah anlarsınız.İstanbul-Merter'de oturuyordum. Burası tekstil ürünleri merkezi. Bütün bir semtin neredeyse bütün dükkânları-mağazaları tekstil ürünleri sa

Yalnızlık

Etrafta bir "yalnızlık" lafıdır gidiyor. Etmeyin eylemeyin kardeşim. Bizim inancımıza göre "Yalnızlık Allah'a mahsustur", kul kısmı yalnız kalmaz, kalamaz.Ancak meseleye biraz daha yakından bakarsak yaşadığımız modern hayatın kişiyi yalnızlığa mahkûm ettiğini görebiliriz.Modern hayatın zihniyeti geleneği dışlıyor. Cemaati küçümsüyor, horluyor, bask

Oruç

Fırından çıkan sıcak pidelerin buğusu kavrulmuş susam kokusuna karışıyor. Hangi mevsimde olursak olalım, marulun, kıvırcık salatanın bir deste maydanozun yeşilinden fışkıran dirilik ve ferah içimize yayılıyor. Dedeler ceplerinde şeker-lemeler ile torunlarını kucak-lıyorlar. Akşamın pembe-lacivert tülü büyük bir sükûnet ile insanların, bütün dünyanı

Bir şey yap

Bir şey yap güzel olsun... Huzura vesile olsun, rikkate yol açsın, şevk versin, hakikate işaret etsin.- Güzellik karın doyurmuyor abi... İnsanlar iş, ekmek, özgürlük istiyor.Bunca yoksulluk var iken, nasıl gider gönül darlığı.- Bir şey yap doğru olsun. İnsanları yalanın ve yanlışın bataklığına düşmekten korusun. Rüzgâra ve akıntıya kapılmasın; kırı

Akıllıyım diyorsun niçin zengin değilsin..

Millî Eğitim'de çalıştığım yıllarda arka sıraların "futbolcu" öğrencileriyle sıkı-fıkı olduğumuz günler çoktu. Bilhassa bahar başlangıçlarında. Bu öğrencilerin ders dinlemek bir yana, gözlerini yeni tomurcuklanan ağaçlara ve dışarıda şakır şakır gün ışığına dikerek bulundukları yerde nasıl zorlandıklarını görür, bıyık altından gülerdim... Ben de li

Akbank'ın önünde armut ağacı

İstanbul'da, Karaköy Meydanı'nda, Akbank'ın önünde bir armut ağacı var. Her bahar çiçek açar, meyve verir. Kimi-kimsesi, arayanı soranı yoktur. Olgunlaşmadan dökülen meyveleri ara sıra dibinde oturan ayakkabı boyacılarının tepesine düşer. Onu oraya kim dikmiştir Nasıl gelişip serpilmiş, böyle güzel-leşmiştir Yaprak-larının üzerinden bugüne kadar ka

Güvercin avlayan martı

Martıyı nasıl bilirsiniz, diye sorulsa, sanırım büyük bir çoğunluk; sevimli, saf, romantik, duruşu ve uçuşu, beyaz kanat vuruşuyla denizlerin süsü şeklinde cevap verecektir. El-hak biz de öyledir diyoruz. Bu, balıkla beslenen deniz kuşunu biz de sever idik. Ne zamana kadar Efendim anlatayım. Dergâh Yayınları'nın Cağaloğlu'ndaki yerinde benim çalışm