Fatih Yüksektepe

Milli Gazete

Sessizliğin ağırlığı!

Gürültünün hüküm sürdüğü topraklarda yaşamak ne garip, Bağıranlar duyulur, susanlar unutulur, Her sessizlik eksik sayılır, Her yalnızlık suçlanır. Bazıları vardır, bağırmaz, içinden konuşur, Kalabalığa karışmaz, kenarda durur; Ne düşmanlık taşır ne üstünlük arar, Sadece huzurun ince sesine dokunur. Sessiz kalan birine toplum hemen uzanır, Ama şefka

Hisseden insanlar aranıyor!

Acımasız bir iklimin ortasındayız… Düşünceler (!) gürültülü, duygular suskun. Zihinler dinleme sanatını yitirmiş birer yankı odası, Kalpler, kimsesiz bir sokakta yürür gibi – ıssız ve sessiz. Artık her şeyin ölçüsü var: Zaman, zulmün terazisinde tartılıyor; Sevgi, çıkarın hesabına yazılıyor; İnsan, verim cetvellerinde bölünüyor. Kalp kırıkları ise,

Acıyı bastırmak değil, anlamak!

Hayat, sanıldığı kadar parlak bir yer değildir. Belki de hiçbir zaman olmamıştır. Güneşli anların ardında biriken gölgeler, insan ruhunun görünmeyen kıvrımlarına sızar. Modern zamanlar bizi sürekli iyimserliğe, sürekli olumlamaya, hep "iyi hissetmeye" çağırıyor. Sosyal medyanın filtrelenmiş gerçeklikleri, kişisel gelişim kitaplarının her derde deva

Yürümek...

Yürümek… Bir adımda geçmişin s-olgun hatıralarını, Diğer bir adımda geleceğin puslu ihtimallerini taşımaktır. Toprağın sessiz dili vardır; Bir çatlak, bir kuru yaprak, bir taşın yerinden oynayışı — Hepsi, zamandan arta kalan hikâyeleri fısıldar insana... "Burada bir zamanlar bir soluk, bir umut, bir yürek vardı" der, rüzgârla savrulan bir iz gibi..

Gelecek vaat ettiler, etiket verdiler!

Bu ülkenin çocuklarına hayal kırıklığı doğuran hayaller anlatıldı. "Oku" dediler, "bir baltaya sap olursun." "Diplomanı al, hayatın kurtulur." "Başarıya giden yol eğitimden geçer" diye tembihlendi her kuşak. Anne babalar gece gündüz çalışarak çocuklarını okuttu. O çocuklar da inandı bu masala. Sayfalarca kitap ezberlediler, gecelerce uykusuz kaldıl

Zincirlerin gölgesinde yaşayanlar!

Zincir her zaman şakırdamaz, bazı zincirler sessizdir — duvara çarpmaz, yere sürtmez, ayak sürümez, Yalnızca ağır gölgesini örter üzerlere… Soğuk bir sabah gibi çöker omuzlara ve sen sanırsın ki bu ağırlık seninle doğdu, seninle büyüdü, seninle ölecek! Yalnızca demirden değildi bu zincirler, Bazen bir düşünce, bazen bir inançtı, Öylesine inatla örü

Kayıt dışı yaşayamamak!

Bir zamanlar, yalnızca ânın kendisi vardı; yalın, samimi ve gerçek anlarda saklıydı hayat,Bazen sevdiklerinle bir arada,Bazen akşam esen rüzgârla bir başına... Şimdi ise herkes bir kadrajın peşinde, bir çerçevenin içine sıkış(tırıl)mış hayat parçaları — sanki "yaşamak" için"görülmek"gerekirmiş gibi... Ne zaman unuttu insanlar Bir kuşun kanat sesini

Zulme Secde Eden Vicdan(sız)lar!

Yıllar geçti, göz göre göre akıyor hala kan, Bir yanda işgalin gölgesinde yanan Filistin, Öte yanda tahtlarında oturan suskun efendiler — Sözde ümmetin hamisi, gerçekte korkak yığınlar. --- Saraylarının kubbelerinde yankılanmadı öfke, Bir yumruk bile kalkmadı göğe, Kınamalar, bildiriler ve ezberden okunan nutuklar — Hepsi sahte birer perdeydi zulmü

Herkesleşmek!

Günümüz dünyasında, "herkesleşmek" neredeyse bir toplumsal mecburiyet, bir alışkanlık haline gelmiş durumda. Aynı şekilde düşünmek, aynı şekilde yaşamak, aynı şeyleri sevmek ve benzer hedeflerin peşine düşmek, adeta beklenen normlara dönüşmüş. Kendi sesini duyurmak, kendi renklerinle var olmak ise fazlalık gibi görülüyor artık. "Herkes" olmak, çoğu

Düşünmenin yalnızlığı!

İnsan; düşündükçe ağırlaşır, öğrendikçe derinleşir, hissettikçe hassaslaşır, sevdikçe olgunlaşır, anladıkça yalnızlaşır, yalnızlaştıkça yalınlaşır, yalınlaştıkça da kendini yeni baştan inşâ eder. Bu meşakkatli süreçte ruhuna kazıdığı her yeni hakikat, gönlüne bir kat daha yük bindirir. Zira insan-ın "olma" yolcuğu yalnızca zihnî değil, yüreği de uy