Su gibi olmak!

İnsan, yaratılışın sırlarına kulak veren bir gönülle baktığında, her şeyde bir anlam, her harekette bir mana bulur.

Varlık âleminde en sade, en sessiz ve en uysal görünen suyun bile derin bir öğretisi, tasavvuf ehlinin deyişiyle "bir hal dersi" vardır.

Su, sadece bir madde değildir; Hakk'ın kudret elinden damla damla dökülen bir aynadır.

Su, varlığın tecellilerini sabırla, tevazu ile ve devamlılıkla taşır.

Su, yaradılışın en saf halidir; kalbi kırılmamış bir derviş gibi akar. Onun akışı, insana teslimiyeti hatırlatır. Karşısına çıkan engelleri bir düşman bilmez, onlarla boğuşmayı kendine yakıştırmaz. Çünkü su bilir ki, her engel kendi imtihanıdır ve imtihan, sabırla kazanılır.

Önüne taşlar, kayalar çıksa da ne hiddete kapılır ne de hırsla mücadeleye girişir. Sabırla, sükûnetle ya yolunu bulur ya da damla damla engelin kalbini deler. İşte suyun o ince, devam eden damlaları, bir kulun sabrını ve gayretini temsil eder. Kayayı delen suyun kuvveti değil, onun yılmayan sabrıdır. Su, sabrın ve sebatın büyük bir kayayı bile nasıl dize getireceğinin en güzel remzidir.

Su, aktıkça arınır. Çünkü durgun suyun kokacağını bilir. Bu yüzden akmak, onun hem temiz kalma hem de menziline erme yoludur.

İnsan da böyledir; durduğu yerde paslanır, gönlü kararır. O yüzden su gibi olmalı insan; akmalı, çabalamalı, her daim bir menzile doğru yol almalı… Çünkü akmak, bir anlamda Hakk'a yürümektir. Her nehir, her akarsu, sonunda denize kavuşur. Su, denize erince kendini kaybeder, benlikten sıyrılır, bir olur, bütün olur. Tasavvuf ehlinin "fenafillah" dediği haldir bu: Aşkla, sabırla, çabayla yürüyüp sonunda varlığını Hakk'ın varlığında eritmek…

Su, yolunu bulur; çünkü akmak onun fıtratıdır. İnsanın da fıtratı Hakk'a ulaşmaktır. Ama bu yol, bazen ince bir dere, bazen coşkun bir ırmak, bazen de bir damlanın kayayı deldiği dar bir geçit gibidir. Su, yolunda engel tanımadığı gibi, insan da sabırla, tevekkülle, aşk ile her engeli aşabilir. Yeter ki gönlü su gibi saf, niyeti su gibi temiz olsun…