Kayıt dışı yaşayamamak!

Bir zamanlar, yalnızca ânın kendisi vardı;
yalın, samimi ve gerçek anlarda saklıydı hayat,
Bazen sevdiklerinle bir arada,
Bazen akşam esen rüzgârla bir başına...

Şimdi ise herkes bir kadrajın peşinde,
bir çerçevenin içine sıkış(tırıl)mış hayat parçaları —
sanki "yaşamak" için
"görülmek"gerekirmiş gibi...

Ne zaman unuttu insanlar
Bir kuşun kanat sesini,
Bir annenin sessizce saçımızı okşamasını
ve ânı yaşamak için sadece "hissetmenin" yeterli olduğunu

Bir gülüşü hissetmeden önce donduruyor artık insanlar,
Bir dokunuşu anlamadan çoktan kayda alıyor —
ve sonra da dönüp bakmıyor, baksa da geçip gidiyor.
Çünkü görev tamamlandı;
Yaşanılan sunuldu, arşiv doldu, kalp ise hala bomboş...

Oysa en güzel an(ı)lar, geçip gitmeyen,
fotoğrafı olmayıp, hafızada kalanlardı belki...
Ne bir etiket vardı üstlerinde ne bir tarih...
Sadece biz vardık,
ve ânın saf/yalın kendisi
sade, kırılgan ve bütün gerçekliğiyle...

Bir dağın zirvesinde oturmak mesela,
bir çiçeğin kokusunu içine çekmek,
Yalnız kalmak veya sevdiğinle beraber olmak.
Bunlar belgelenebilecek değil,
Sadece o an yaşanması gereken şeylerdi oysa...

Ama artık yaşıyormuş gibi yapıyor insanlar.
Çekiyor, kaydediyor, paylaşıyor…
Ve sonra,
O eşsiz ânı yaşayamadan unutuveriyor.

Yaşadığımız anılar, tozlanmış bir dosya değil,
kalbin derinliklerinde yankı bulan izlerdi eskiden.