Abdüllatif Uyan

Türkiye

"Ayrılığıma sabret!"

Behâeddîn-i Buhârîhazretlerinin sevenlerinden Emîr Hüseyin adındaki âşık bir talebesi anlatıyor:Bir gün hocam bana;"Ben yarın bir dostumu görmeye gideceğim. İnşallah on beş güne dönerim, ben gelinceye kadar ayrılığıma sabret'buyurdu.Ve o sabah ayrılıp gitti...O gidince, kalbim de kopup onunla beraber gitti sanki.Devamlı ağlıyordum.Dergâhta talebede

Gerçek cennet nimeti

Evliyanın büyüklerindenBehâeddîn-i Buhârîhazretlerinin kabr-i şerifi Buhâra'nın kasr-ı ârifan köyündedir.Bir komşusu vardı.Yeni evlenmişti.Bir gün bu zata;"Ey efendim, çok zor durumdayım. Lütfen bana yardım eder misiniz" diye dert yandı.Mübarek üzüldü:"Hayrola evladım ne oldu""Hanımla hiç anlaşamıyoruz. Bu evlilik böyle yürümeyecek galiba. Bana ne

Elmaların zikri

Evliyanın büyüklerindenBehâeddîn-i Buhârîhazretlerinin kabr-i şerîfi Buhara'nın kasr-ı ârifan köyündedir.Bir talebesi bir gün ziyaretine geldi bu büyük velinin.Gelirken biraz "elma" hediye getirmişti. Hocası, elmaları alıp dağıttı herkese.Tam yiyeceklerdi ki;"Durun, yemeyin!"buyurdu.Şaşırdılar.Sordular ki:"Niçin efendim""Çünkü şu anda zikrediyorlar

Pişmeyen hamur

Evliyanın büyüklerindenBehâeddîn-i Buhârîhazretlerinin her hali sünnet-i seniyyeye tam uygundu.Şöyle ki;Resûlullah Efendimiz bir gün eshabıyla ekmek pişirmişlerdi tandırda.Sahabeden her biri hamurunu alıp eliyle kızgın tandıra yapıştırdı.Efendimiz aleyhisselâm da mübarek eline hamur alıp yapıştırdı tandırın sıcak gövdesine.Bir müddet beklediler.Son

Nefsini mi azarlıyorsun

Behâeddîn-i Buhârîhazretlerinin sevdiklerinden Emîr Hüseyin adında biri anlatıyor:Hocam beni bir iş için Buhara'ya göndermişti.Yolda, kendi kendime;"Ey nefsim! Sen ne zaman ıslah olacaksın. Senin şerrinden ne zaman kurtulacağım. Meğer sen ne hain, ne alçakmışsın. Hatta sen yüz bin şeytandan daha zararlıymışsın"diyerek nefsimi azarlıyordum.O anda bi

İşaretli armut

Evliyanın büyüklerindenBehâeddîn-i Buhârîhazretleri, bir grup talebesiyle Şeyh Hüsrev adında fakir bir sevdiğinin köyüne gitmişti.Oturup sohbete başladılar.Köylülerden biri vardı.Bu zatı merak etti...Zira onun, keramet sahibi bir büyük veli olduğunu söylemişlerdi kendisine."Gerçekten böyle midir" diyordu.Bir tabak "armutla" gitti o eve.Maksadı, imt

Hocasına itiraz edince

Evliyanın büyüklerindenBehâeddîn-i Buhârîhazretleri, birkaç talebesiyle bir eve yemeğe gitmişlerdi. Sofra kuruldu. Büyük veli ve talebeleri sofraya oturdular.Ancak biri oturmadı.Mübarek zat;"Sen niçin sofraya gelmiyorsun"diye sordu ona.O talebe dedi ki:"Bugün oruca niyet ettim.""Farz orucu mu""Hayır, nafile.""Öyleyse bozabilirsin evladım!.. Haydi g

Şu aynada kendine bak

Evliyanın büyüklerindenBehâeddîn-i Buhârîhazretlerinin, Emîr Hüseyin adında bir talebesi vardı.O, şöyle anlatıyor:Ben Kasr-ı ârifan'da çiftçilik yapıyordum.Fakat Müslümanlıkla, pek ilgim alakam yoktu...Tam bir cehalet içinde geçiriyordum ömrümü.Hayatı, yiyip içip yatmaktan ibaret zannediyordum.Behâeddîn-i Buhârî hazretleri; bizim mahallemizde ikame

"Kırk altının" var ya

Evliyanın büyüklerindenBehâeddîn-i Buhârîhazretleri zamanında bir Müslüman, bu büyük velinin ismini işitti.Merak edip görmek istedi. Ve bir gün huzuruna gidip;"Efendim, sizi duydum, ama ziyarete gelmekte biraz geciktim; kusuruma bakmayın" dedi.Mübarek zat da;"Ama biz, öyle kolay kolay özür kabul etmeyiz. Bize 'altın' vermen lazım"buyurdu.Şaka yapmı

Bu zamanda da var mı

Evliyânın büyüklerini sevenlerden biri anlatıyor:Bir günBehâeddîn-i Buhârîhazretleri, bir grup insanla bir ırmak kenarında sohbet ediyor, cemaat hayranlıkla onu dinliyordu...Dinleyenlerden birkaçı, büyüklüğüne inanmıyorlardı bu zatın.Onlardan biri;"Efendim, önceki veliler ne güzel keramet gösterirlermiş... Keşke zamanımızda da öyle veliler olsaydı