Haşmet Babaoğlu

Sabah

Haftanın notları: Deprem bölgesi 'avcı'ları...

Bu artık hepimize ders olsun... Politika bu olmasın! Gündelik hayatımızda kimsenin "doğru" görmediği tutumları sırf "Politika sahnesidir, normaldir" diyebileceğimiz bir gevşeklik seviyesine çekmemeliyiz. Tutarsızlığın normalleştirilmesini hayatımızın hiçbir alanında kabul etmiyorsak, politikada niye kabul edelim Hem içinde bulunduğun çevreyi "pusuc

Bundan sonra ne olur

Çok meşhur bir Çin hikâyesidir... Doğu Han Hanedanı sırasında bir vali, çeşitli kasaba ve köyleri ziyaret edip denetlemektedir. Vang Mi adlı bir yönetici, valinin yakınlara geldiğini duyunca gündüz vakti ziyaretine gider. Konuşurlar, anlaşırlar. Lakin akşam inince Vang Mi yanında 5 kilo altın hediyesiyle bir daha uğrar. Vali Yang Zen buna bozulur.

Sistemin içeriden yıkımı

Pandemi patlak verdi... "Var bunlar tarihte" dediler; dönüştürülmüş bir grip virüsü türünün yol açtığı salgını hiç utanıp sıkılmadan tarihteki veba felaketleri gibi anlayalım istediler... Ulus devletleri paniğe sevk edenler ortadan kayboldular. O sırada gerçeği haykırdıkları için sesleri bastırılan bilim adamları şimdi her şeyi bir bir ortaya döküy

Kafayı neden dinimizle bozdular

Her seferinde... "Adamlar kafayı dinimizle bozmuşlar, delirmek bu artık" deyip hafif alaycı bir edayla geçiştiriyoruz... Kolaycıyız doğrusu; gevşeğiz. Niye kafayı dinimizle bozmuşlar peki diye sormuyoruz Sorduğumuzda da ezberden cevaplıyoruz: Çünkü laikçiler, sekülerler, ateistler, şöyle böyleler... Hayır! Bu tanımlamalar esas dürtüyü anlatmıyor, ü

Zelzele

"Bir bayram günü Dolmabahçe'nin merasim salonunda muayede resmi yapılıyordu. Abdülhamid arkasında paltosu, elinde kılıcı ve beyaz güderi eldivenleri ile salonun nihayetinde ortaya konulmuş kırmızı atlaslı ve altın yaldızlı bir tahta oturmuştu. Arka tarafta şehzadeler, mabeyn erkânı, sağ tarafta vükela, ulema, askeri efrat ve paşalar dizilmiş, muaye

Haftanın notları: Kim inanır!

Kendi hayatından bir adım ötesini göremiyor, görmek de istemiyor. Çocuklara inanmıyor... İşe güce, umutla çalışmaya, çabalamaya inanmıyor... "Sade insan"ın inançlarına asla katlanamıyor... Ama elinde bir pankart; üzerinde "Dünya için temiz bir gelecek" yazıyor. Gülünç ve acıklı tabii... "Doğanın, havanın ve hayvanların kurtarılmasından daha önemli

İklimi değil havaları değiştiriyorlar

Okul çocuklarının bile bildiği ayrım çizgilerini biz okumuş yetişkinler unutuyoruz... Ama mesele iddia öne sürmekse... Dilimiz pabuç gibi... Mesela "10 yılda alınacak yağış miktarını bir günde aldık" deniliyor; ardından hangi lafın geleceği de belli: "İklim değişiyor işte!" Tabii herkes kafa sallıyor: "Evet, evet, çok haklısınız!" Oysa bahsedilen ş

Diyor ya...

"Ben, ben, ben, haritada deniz görmüş boğulmuş; Dokuz köyün sahibi, dokuz köyden kovulmuş. Hep ben, ayna ve hayal; hep ben, pervane ve mum; Ölü ve Münker-Nekir; baş dönmesi uçurum..." Yukarıdaki dizelerin şairini, yani Necip Fazıl'ı bilemeyebilirsiniz... Bilseydiniz iyi olurdu, ayrı konu... Ama şu dizelerin derdi ne, arayışı ne, fikri ne; işte bun

ABD ne yapmak istiyor

Biyografilerine baktığınız anda şunlar hemen dikkatinizi çekiyor... Körfez Savaşı... Irak Savaşı... Afganistan Savaşı... Kimlerden mi bahsediyorum Biri işin en tepesindeki general... ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley. Diğeri CENTCOM'un (ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı) başındaki Michael Erik Kurilla. Milley, 5 Mart'ta Kuzey Suriye'de görünüverd

Umutsuz ve umarsız vaka

Solculuk yaptığım (!) üniversite yıllarımda evden erkenden çıkıp Vezneciler'deki Site Yurdu'nda pazar kahvaltısına giderdim. Büyük tepsilerde menemen yapar, altı, yedi kişi içine ekmek bandırırdık. Bir yandan da Marks, Lenin, konuşurduk... O zamanlar sosyalist devrim mi, "Milli Demokratik Devrim" mi tartışması çok gözdeydi... Tabii "solculuk" deyim