Umutsuz ve umarsız vaka

Solculuk yaptığım (!) üniversite yıllarımda evden erkenden çıkıp Vezneciler'deki Site Yurdu'nda pazar kahvaltısına giderdim. Büyük tepsilerde menemen yapar, altı, yedi kişi içine ekmek bandırırdık. Bir yandan da Marks, Lenin, konuşurduk... O zamanlar sosyalist devrim mi, "Milli Demokratik Devrim" mi tartışması çok gözdeydi... Tabii "solculuk" deyimi fazla hafif meşrep bir ifadeydi, biz "devrim" istiyorduk ve tam olarak ne anlama geldiği konusu da fena halde bulanıktı. Gençlik işte! Sohbet sımsıcak olurdu, menemenler lezizdi... Ama bir nokta beni çok huzursuz ederdi Anadolu çocuğu arkadaşlarımın bu ülke insanının "inanç ve düşünce" dünyasıyla aralarındaki mesafe olacak şey değildi. Sen kalk, Lenin'i satır satır ezbere bil ama babanın, dedenin tekbir getirirken göğüslerinin niçin kabardığına akıl erdireme! Sen kalk, hasretini duyduğun ninenin tatlı bir davranışını an ama bunu "cahillik" olarak nitelendir!.. Öylesine bir yabancılaşma... Meral Akşener derdine yansın, ayrı konu... Çünkü sorsan, şimdi muhalefet tabanının hepsi solcu... Mizampli saçlar, Çeşme ve Bodrum'da yazlıklar ve Zülfü Livaneli romanlarından alıntılarla üretilmiş üfürükten bir solculuk ile saldırgan dilli ve eskinin hayaleti devrimciliğin garip bir karışımı... Eski solcular bunların yanında zemzemle yıkanmış kalırlar. Fakat halka dair... Bizzat kendi anne babalarının ve her gün içinden geçtikleri sokakların dünyasından uzaklıkları berdevam... Böyle bir solcu yayın