Alaattin Karaca

Karar

Görünen, gösterilen, fotoğraf ve hakikat

Hayal kırıklığı, bize anlatılan ya da tahayyül ettirilen (gösterilen) dünya ile 'gördüğümüz' dünya arasında benzerlik olmadığını fark ettiğimizde ortaya çıkan duygudur, yani kandırılma!.. Bu durumda tahayyül ettirilenle görünen arasındaki mesafe ve fark ne kadar büyükse hayal kırıklığı da o derece şiddetli olur.Andre Gide'in "Pastoral Senfoni"sinde

Aklın denetleyemediği gizli yol!..

Akıl, her şeyi somut olarak idrak etmeyi, ölçmeyi, biçmeyi, programlamayı ve en önemlisi denetlemeyi ister. Yevgeni Zamyatin "Biz"de, Max Frisch de "Homo Faber"da tam da bu sorunu işler, hatta "Yeraltından Notlar"ın antikahramanı da akıl ve mantığa zıt hareketleriyle âdeta insanda akıl dışında bir mekanizma olduğunu ispatlar.Akıl, ürettiği bilgi ve

Necip Fazıl'ın şiirinde ideolojinin göremediği 'ben'

Geçen hafta, Necip Fazıl'ın şiirlerini besleyen asıl gıdanın 'dava' olmadığını ileri sürmüştüm. Daha ileri gideceğim; şiirinin köklerinde toplumdan daha ziyade 'fert' vardır, huzursuz, buhranlı, cerbezeli bir fert. O 'ferd'e değil de sadece 'dava' temine odaklanmak, Kısakürek'in şiirini eksik değerlendirmeye yol açar, nitekim açıyor daEn iyisi meti

Necip Fazıl'ın şiiri bir dava şiiri mi

25 Mayıs, Necip Fazıl'ın ölüm yıldönümüydü. Evvelâ Allah'tan rahmet diliyorum.Kısakürek gibi ideolojik kimlik taşıyan bir şairi tahlil ve tenkit etmek zor, başta bunu belirtmek gerekiyor. Çünkü mensup olduğu 'fikirdaş kitle' tarafından hayatı, şahsiyeti ve mücadelesine dair oluşturulan menkıbevi bir hâle, çoğu kez eserlerinin önüne geçiyor. Bu hâle

Kim aptal, kim akıllı..

Robert Musil'in "Aptallık Üzerine"sini (Çev. Ersan Üldes, Amy Spangler, Sel, 2018) okudum bu hafta. Aptallık üzerine yazacağım ama, nedir hâlâ bilmiyorum. Yani kim akıllı, kim aptal, kim deli, ölçü, sınır ne..Aptallık deyince ilk aklıma gelen Herman Melville'in "Katip Bartleby"si oldu. Hani şu önüne ne konursa konsun "Yapmamayı tercih ederim!" diye

Avrupa ve mülteci sorunu

Uluslar, kendileri için tehlike oluşturabileceklerini düşündükleri 'yabancı'lardan genellikle korkar ve bir 'korunma' psikolojisi içine girerler.. Şüphesiz tecrit yani 'öteki'ni bir şekilde dışarıda bırakma veya içeride eritme, başvurulan en etkili yoldur. Claude Levi-Strauss, ilkel toplumların bunu 'yutma' (antropofajik) şeklinde, yani ötekini ken

İş-ahlâk, insan-eşya, Tanpınar, Bauman

Zygmunt Bauman, "Parçalanmış Hayat" (Çev. İsmail Türkmen, Ayrıntı, 2018) adlı kitabında "İş yapmanın modern yolu, duyguların ve inançların seferber edilmesini gerektirmiyor." (s. 269) der. Bu cümle bana işle ahlâk arasındaki ilişkiyi düşündürdü ve aklıma hemen Tanpınar'ın "Saatleri Ayarlama Enstitüsü"ndeki (Dergah Yay., 2012) Muvakkit Nuri Efendi g

Don Sandalio'nun bayramı kutlu olsun

Sezai Karakoç'un "Hızır'la Kırk Saat"inde Hızır âdeta dünya üzerinden uçarken şöyle der:"Beni afyonunuz bağlasaydı daUyusaydımBu katı bu sert kente gelmeseydim" (Diriliş Yay., 2012, s. 175)Miguel De Unamuno'nun "Satranç Ustası Don Sandalio'nun Romanı" (Çev. Beyza Fırat, Ketebe Yay., 2018) adlı eserini okuduktan sonra bu dizeler geçti aklımdan. Bu d

Zamyatin'in "Biz"i, Homo Faber'in çıkmazı

Geçen hafta Memduh Şevket Esendal'ın 'amudi medeniyet'e yönelik eleştirilerinden bahsetmiş, onun 'toprak medeniyeti'ni savunduğunu belirtmiştik. Ben de aynı fikirdeyim, kim ne derse desin teknolojiyle ayağı yerden kalkan insan, eninde sonunda toprağa basar. Hem de iki anlamda; somut olarak da mecazen de!.. Teknolojiyi mi reddediyorum Hayır! Eninde

Esendal, amudî medeniyet, ufkî medeniyet

Tanpınar, gerek günlüklerinde, gerekse mektuplarında Türkiye'nin ilerlemesi için mutlaka sanayileşmesi gerektiğini ileri sürer. Meselâ der ki, "Türkiye ne pahasına olursa olsun sanayileşmeye mecburdur." (Tanpınar'la Başbaşa, Dergah Yay., 2008, s. 259). Doğru! Osmanlının en büyük eksiği teknoloji ve o teknolojiyi üreten bilimdi. Namık Kemal'den Âkif