Abdüllatif Uyan

Türkiye

"Şeytan senden ümîdini kesti!"

Kayyûm-i zamanMuhammed Sıbgatullahhazretlerinin muhlis talebelerinden olan"Gülendam"isimli bir zât şöyle anlatır:Şeytan bana çok musallat olurdu.Lüzumsuz hayâl ve düşüncelerle beni meşgul ederdi.Beni günâha sürüklerdi.Ama ben istemiyordum.Ve çok üzülüyordum!Bir gün can kulağıma;"Sen, 'Kayyûm-i zaman'ın talebesisin. Bu derdini niçin ona açmıyorsun O

Şehit olmak için...

Kayyûm-i zamanMuhammed Sıbgatullahhazretlerinin kıymetli oğlu Meyan Şeyh Ehlullah,"Sıtma"hastalığına yakalandı.Bir sene geçti.Ama iyileşmedi.Doktorlar âciz kaldıklarını söylediler.Büyük velî üzüldü.Bir gün dergâha geldi.Ve talebe arasına girip;"Sevgili oğlumun hastalığı çok uzadı, üstelik de gittikçe ağırlaşıyor. Hastalığı kendime çekip, bundan son

Kıtlık vevebâ!..

Kayyûm-i zamanMuhammed Sıbgatullahhazretlerinin zamânında Hindistan'da büyük bir"Kıtlık"vâki oldu.Ve uzun zaman devam etti.Aynı zamanda"Vebâ"salgını da başgösterdi.İnsanlar bunaldı.Huzurlarına gelip;"Efendim, bu (Kıtlık) ve (Vebâ) salgınından perîşan olduk! Duâ buyursanız da bu belâdan kurtulsak"diye ricâ ettiler.Ona yalvardılar.Büyük velî;"Sabredi

"Nûr Pınarı"

Bir kimse şöyle anlatır:Kayyûm-i zamanMuhammed Sıbgatullahhazretleri (rahmetullahi aleyh); bir zaman Kâbil'e gelmiş, benim evimde misâfir kalıyordu.Benimse ayaklarımda"Nikris"denen bir rahatsızlık vardı.Bu sebeple doktorlar soğuk su içmemi yasaklamışlardı.Mevsim yaz idi.Hava çok sıcaktı.Harâret oluyordu.Kayyûm-i zaman hazretleri bir gün bana dönüp;

Fitnecilerin gürültüsü!

Kayyûm-i zaman Muhammed Sıbgatullah hazretleri, o memleketin Kadısının evinde misâfir bulunuyordu.O sırada kadı evde yoktu.Âniden bir "Gürültü" koptu.Kavga sesleri geldi.Yaklaşık "Bin kişi" kadar olduğu tahmin edilen bir kalabalığın, Kadının evini yağmaya geldikleri anlaşıldı.Kadının ailesi çok korktular!Ağlamaya başladılar.O anda o hırçın kalabal

"Haydi kalk, naz yapma!"

Muhammed Mâsum-i Fârûkî hazretlerinin büyük oğlu Muhammed Sıbgatullah, henüz altı aylıkken şiddetli bir "hastalığa" yakalandı. Hekimler âciz kaldı. Çâre bulamadılar. Ölecek zannettiler. Nihâyet nabzının atması bile hissedilemez olmuştu. Ebeveyni cenâze hazırlıklarına, başladılar. Bu haber İmâm-ı Rabbânî hazretlerine ulaşınca hemen torununun yanına

"Sen kendi hâline ağla!.."

Molla Gürânî hazretleri vefât ettiği sene, iyice halsizleşti.İstanbul'daki konağına göçüp yatak hazırlanmasını istedi.Kuşluk namazını kıldı.Kıbleye dönerek sağ yanı üzerine yattı.O gün kendisinden Kur'ân-ı kerîm ve kıraat ilmi öğrenen hâfızların toplanmasını istedi.Yanında toplandılar.Talebelerine;"Üstünüzde olan hakkımı ödeme zamânı bugündür. İkin

Sakınbüyüklenmeyin!

Molla Gürânî hazretleri; heybetli, vakûr ve sarsılmaz bir ilim haysiyetine sâhipti!Uzun boylu, gür sakallıydı.Doğru ve açık sözlüydü.Vezîrleri adlarıyla çağırırdı.Sultânın huzûruna girince yüksek sesle selâm verirdi.Bir Arefe günüydü.Sultân, Molla Gürânî'ye bir haberci göndererek;"Yârın bayramı kutlamak üzere teşrîf eder misiniz" diye ricâda bulund

"Onun şeytan olduğunu nasıl bildin"

Bir gün Gavs-ül âzam Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri, sıcağın tesiriyle pek fazla susamıştı.Ama içecek "Su" yoktu.Zîra çölün ortasındaydı.Hak teâlâ ona bir "Bulut" gönderdi.O buluttan bir "Yağmur" boşandı.Kana kana içip ferahladı.O ara bir "Işık" belirdi.O buluttan bir "Ses" duydu.Kendisine hitâb ediyordu.Kulak verip dinledi ki;"Ey Abdülkâdir! Ben,

Celâlli Şehzâde!..

Osmânlı âlimlerinden, büyük velî Molla Gürânî hazretleri zamânında Şehzâde Mehmed (Fâtih), bu sırada Manisa'da emîr idi.Babası İkinci Murâd Hân, oğlunun yetişmesi ve eğitilmesi için pek çok âlimi ona hoca olarak göndermişti.Şehzâde zekî ve celâlliydi!Yâni ele avuca sığmıyordu.Onun için giden hocalar, onu bir türlü derse yanaştıramadılar. Bu sebeple