Zeynep Oral

Cumhuriyet

Bağımlılık ve kimlik

Ah şu bağımlılık yok mu! Berbat bir hastalık! Ülkemizde örneklerini en sık gördüğümüz gibi kimi koltuk bağımlısıdır kimi güç, iktidar... Kimi kötülük ya da intikam alma bağımlısıdır kimi şiddet, kimi aşk... Onlarsız yapamazlar, var olamazlar. İngiliz oyun yazarı Duncan Macmillan'ın yazdığı, İbrahim Çiçek'in çevirip yönettiği ve Zorlu PSM'de izlediğ

Nâzım Hikmet 123 yaşında

Nâzım Hikmet 15 Ocak 1902'de doğdu. Nâzım Hikmet tam 123 yaşında. Gençlerin alışık olduğu biçimde söyleyeyim: nazimhikmet123yasinda. Görüyorsunuz işte: Onca yasak, onca baskı, onca sansür, onca yıl hapse tıkmalar, idamla yargılamalar, hem kendisini hem de eserlerini yok etme çabası için verilen onca uğraş... Sürgünde peşine adam takmalar, dinmeyen

Ayla Erduran: Yıldızların yalnızlığı

Muhteşemdi. Olağanüstüydü. Çok farklıydı. İçinin ışığıyla, ateşiyle sadece sahneleri değil, dinleyicilerini de tutuştururdu. Bir volkandan farksızdı. Tüm patlamalara açık. Sonra ansızın kedi gibi munis, şefkatli, kucaklayıcı... Hayattaki haliyle, büyük virtüöz, usta müzisyen hali arasında bir fark yoktu. Onun çalışına egemen olan "ruh haliydi". Onu

Onat Kutlar... 30 yıl önce...

Bundan tam 30 yıl önceydi. Bugünlerdeydi. Hastanenin kantinini, önündeki alanı, çevresindeki tüm kafeleri yazarlar, şairler, sinemacılar, sanatçılar doldurmuştu. Bekliyorduk. Bir mucize bekliyorduk.Özlemini, hasretini, eksikliğini her an hissettiğim arkadaşım Onat Kutlar, içeride ölüm kalım savaşı veriyordu. Ve bizler onu aramıza döndürecek mucizey

Yeni yılda yürümek

2025'in ilk günü yazıyorum bu yazıyı. Çevremdekilerin kiminin ağzında bir küfür, kiminin dudaklarında bir gülümseme. Yeni yılın bir öncekinden daha iyi olacağı umudunu yeşertmek isteyen isteyene.50 yılı çoktan aştı yazı yaşamım. Hep umutla yazdım, daha güzel, daha eşitlikçi, daha aydınlık, daha adil bir dünya umuduyla. Gece yazdım, gündüz yazdım. K

Hayattaki dengesizlik sahnelere yansıyor

2024 yılı sona ermek üzere. Adettendir, yılsonunda bir genellemeye gidilir. Sahnelerimizde şu son bir yıl içinde olup biteni düşünürken fark ettim ki tiyatroyu, operayı, baleyi, dansı değil, ülkemin sürüklendiği durumu, ekonomik ve politik baskıları düşünüyorum daha çok.BASKILARA BOYUN EĞMEK ÖLÜMDÜR! İşte son günlerde Diyarbakır Devlet Tiyatrosu'nd

Acayip zamanlar

Çok acayip zamanlardan geçiyorum. Tuhaf bir huy edindim. Geceleri ölülerle konuşuyorum. En çok da annemle. Olan bitenbitmeyen her şeyi anneme anlatıyorum! 2024 yılının sonuna yaklaşma heyecanı, yeni bir yılda her şey daha güzel olacak umudu mu İçimden yükselen "Oha! Bu kadarı da olmaz artık!" isyanıma, sol yanımdan gelen "Olur olur, siz daha uyuyun

Okay Temiz-Don Cherry ikilisinden: Kaybolmuş bir caz başyapıtı

Elimin altında bir mücevher var! Heyecan verici bir plak! Kapağın ön yüzünde İstanbul silueti, yükselen minareleri, ışıltılı Marmara Denizi'yle, uçuşan martılarıyla... Bu siluetin önünde 70'lerin Galata Köprüsünün üzerinde tanıdığım bir başka siluet: Ta kendisi James Baldwin! Usta sanatçı Sedat Pakay'ın çekmiş olduğu muhteşem bir fotoğraf.Plağın öt

Eskişehir'de mucizelere devam

Hayat böyle bir şey. Hafta sonu Eskişehir mucizesine tanıklık ediyorsunuz. Genco Erkal adının büyükşehir belediye tiyatrosunun bir sahnesine verildiği için mutlu oluyorsunuz. Aradan iki gün ya geçiyor ya geçmiyor. Gençlik günlerinizin, Genco Erkal'ın da içinde olduğu yol arkadaşlarınızdan birinin daha bu dünyayı terk ettiğini öğreniyorsunuz. "Rekla

Yaşasın tiyatro

Sevgili okurlar, siz bu yazıyı okuduğunuzda ben Eskişehir'de olacağım. Çok güzel, sevinçli bir nedenle buradayım. Ama aynı zamanda da buruk bir sevinç. Doğrusu eğer ömrü yetseydi, sevgili Genco Erkal da bugün bizimle burada olacaktı. Çünkü dün (cumartesi) Eskişehir'in tarihi Odunpazarı bölgesinde büyükşehir belediyesi tarafından hayata geçirilen Sa