Yaşanabilir bir ülke
Üç gün boyunca "Nâzım'dan Kazım'a Bir Volkan'dır Karadeniz" etkinliğindeydim. Rize'nin Fındıklı ilçesiyle Hopa arasında, hırçın dalgalarla yüksek dağlar arasında; yeryüzünün belki de en muhteşem doğasındaydım.
Etkinliğin bir parçası olarak Hopa-Kemalpaşa'da dev bir çınarın gölgesinde, yönetmen Özcan Alper, Nâzım Hikmet Vakfı İkinci Başkanı Özcan Arca ve ben Nâzım Hikmet'in ilham veren mirasını paylaştık. Kazım Koyuncu'yla açıldık denize, Volkan Konak'ın sesiyle dağlara: "Yaşanabilir bir ülke, yaşanabilir bir dünya!" diye haykırdık.
Üç gün boyunca gördüklerim, yaşadıklarım, bu ülkenin sırtı asla yere gelmez inancımı pekiştirdi. Geleceğe ilişkin umutla coştum. Gündelik kin, nefret, zulüm, umutsuzluk, utanç, çaresizlik, hoyratlık duygularından arındım. Ruhum temizlendi. Hatta ora insanlarının deyişiyle "Erdoğan'ın kankası Kılıçdaroğlu"nun CHP'nin başına geçme hırsını bile unutur gibi oldum.
"DEVRİMCİLİK HİZMET ETMEKTİR"Umudumu yeşerten, en çok burada eğitime verilen önemdi. Umudumu yeşerten insanların korkmadan çekinmeden konuşabilmesiydi. Umudumu yeşerten kadınlara ve çocuklara verilen önemdi. Ve hepsinden önemlisi dayanışma ruhuydu. Bunun adı "meci". Lazca dayanışma demek. Hayatı paylaşmak demek.
Fındıklı Belediye binasının girişinde dev harflerle "Söz, yetki, karar, Fındıklı halkınındır" yazıyor. İşte "meci" bu. Başımı ne yana çevirsem bir güzellik.
Eskiden farelerin bile geçmeye korktuğu dapdar karanlık sokaklar şimdi rengârenk çiçekler içinde. Biri çiçek tohumlarını, öteki dev saksıları hediye etmiş, biri ağaç dikmiş, falanca köy boya sağlamış... Çevre köy ilkokullarında okuyanlar (içlerinde birçok akademisyen var) yıllar geçse de dönüp buraya katkıda bulunuyor. Devasa bir altgeçit var. İçinde müzik çalıyor. İki yanında dünyadan ve bizden ünlü ressamların tablolarının dev afişleri. Kimse dokunmuyor. Bir kez iki çocuk yırtmış, onlara bir gün belediyede çalışma cezası vermişler bir daha yırtan olmamış.
Belediye Başkanı Ercüment Şahin Çervatoğlu'nun dilinden düşmeyen bir tümce var: "Devrimcilik, insanın insanlığa hizmet etmesidir" diyor; başka şey demiyor. Çocuk, kadın, gençlik, esnaf ve mahalle meclisleri ve belediyenin 175 gönüllü çalışanıyla bu hizmete her köşede tanık oluyorsunuz.
KAYMAKAMLARIN ATATÜRK ALERJİSİGelin görün ki gülün dikeni de yok değil. Örneğin, 2019'da millet bahçesinin adını "Atatürk Parkı"na çevirmişler ve girişine de kocaman tabelayı asmışlar. Ancak bugüne dek 6 kaymakam da "Vay efendim ne demek Atatürk Parkı!" bir türlü onay vermemiş. Şimdi 7. kaymakamda sıra ve o da onay vermiyor. Kamu yararı yokmuş bu isimde... Dava sürüyor... Başkan önüme belediye kanununu koyuyor. Orada özetle isim değişikliğinde, genel ahlaka, gelenek ve kültürümüze, dış politikamıza uygun ve belediye meclisinde üçte ikilik çoğunlukla kabul edilmeli diyor. Ama devletin "Atatürk" adına bile alerjisi var! İnsaf. Atatürk adından kaymakamlardaki bu koku niye! Akıl alır gibi değil! Resmen örgütlü kötülük! Ben keyifle "Atatürk Parkı" tabelasının altından geçip Atatürk Parkı'nda dolaştım. Orada bisiklet ve yürüyüş yollarına hayran oldum. Meci Emek Kadın Evi atölyesinde üretilen el dokuması ürünlerle büyülendim.