Ünal Bolat

Türkiye

Bir ömür böyle geçti...

"Çocukluğumda ilkokuldayken nice asker mektubu yazdığımı ve okuduğumu bilirim..."Eşim bir gün kitabımı okurken yüzüme anlamlı bakarak:"Benim binlerce yıl önce yaşamış ve ölmüş sonra da çağımızda tekrar dünyaya gelmiş birisi ile evlendiğini düşündüğünü, hayal dünyasına dalıp korkuya bile kapıldığını" söyledi.Gerçekten de bazen kendimin de uzun hayat

"Oğlum ben dua bilmem!"

"Evine kadar bıraktığım ihtiyar dikkatlice yüzüme baktı baktı ve şu cümleyi söyledi"Başkalarının hatırlamasına değer iyiliklerimiz olmalı. Elbette başkalarının aklından çıkmayacak kötülüklerimiz olmamalı. Bir din görevlisi arkadaşımdan dinlemiştim. Dedi ki:"Arabamla köyüme gidiyordum. Yolda akşamın karanlığında yol kenarında hem de ıslak bir zemind

Köfte kokusuna bir kamyon kereste!

"Bu sözler bazılarına masal gibi gelir ama o kokuya bir değil üç kamyon bile indirilirdi..."Köyümüzün iki emektarıydı onlar... Nasır bağlamış elleriyle hayatı çile yapıp örmüşler, yanık bağırlarını gerektiğinde alın teriyle söndürmüşlerdi...Şimdi hayatın zorluklarından söz edenler vardır elbet... Ama o zaman da kolay değildi kazanmak... Kolay değil

Misafir hiç bekletilir mi

"Çok uzun yıllar önce Erzincan'da da böyle idi. Yabancıya ve misafire sahip çıkılırdı."Tatvan'da yaşadığım hatırayı anlatmaya devam ediyorum... Fırıncı ustasının bu çıkışına çok şaşırdım:"Acaba bir kusurum mu oldu" diye biraz da endişelenerek "sırada bekliyorum ekmek alacağım" dedim.Fırıncı aynı tok ve heybetli sesi ile:"Olur mu hiç, olur mu Misafi

Tatvan'da misafirperverlik

"Gündüzleri Tatvan'da dolaşıyor akşama doğru fırından ekmek alıp eve geliyorum."Yıl 1991... Erzincan'da Türkiye gazetesi bürosunda çalışıyorum. Evli ve iki çocuk babasıyım.Çocuklarımın biri 4 biri 6 yaşında. Bir yıl evvel sevgili erkek kardeşim çalıştığı özel bir bankada açılan imtihanı kazanarak, Bitlis'in Tatvan ilçesine şef olarak görevlendirilm

Emektar gaz lambası

"Yıllardır ışık veriyor olmanın gururuyla, gaz lambası 100 mumluk ampule istifini bozmaz!.."Boyu dokuz metre, rengi de biraz yeşilceydi. Dar sokakların boş kaldırımlarına daha dün dikmişlerdi bu direkleri ve tepelerinden de tellerle birbirlerine bağlamışlardı. Hiç unutmuyorum, tellerin biraz altına, kavisli metal bir çubuk tutturdular, ucuna da arm

Çocukluk hatıralarından...

"Şimdi köylerde nüfus azaldı, okulumuz kapandı. Camiye giden çocuk var mı bilmem..."Camiye gidişimizi anlatmak istiyorum...Yazın okullar tatil olunca camiye giderdik. Caminin yanında lojman vardı. Alt katında da ders gördüğümüz yer. Bütün çocuklar setlerin üzerinde oturur ve "Elif ba"dan okurlardı. Sırası gelen hocanın yanına gider ve dersini verir

"Artık bu yerde kalamazsın!"

"Sen kasabamızın üç şartına aykırı hareket ettin. Artık bu kasabada kalman imkânsız..."Dervişin yaşadıklarını anlatmaya bugün de devam ediyorum...Zaptiyeler gelir dervişi yaka paça karakola götürürler. Hayli bir hesaba çektikten sonra da "sen birinci şartı bozdun" diye ikaz ederek bırakırlar.Derviş şaşkın bir hâlde karakoldan ayrılıp evine doğru gi

"Nedir bu üç şart"

"Kulun işine karışmayacaksın. Allah'ın işine karışmayacaksın. Yalan söylemeyeceksin..."Dervişin yaşadıklarını anlatmaya devam ediyorum... Derviş o gün başına gelenleri çobana anlatır. "Bu yakınlarda bildiğin bir tekke, imarethane var mı Gidip bari oraya sığınayım" der. Çoban dervişin hâline üzülür:"Şu karşıdagörünen büyük dağın arkasında bir kasaba

Eyvallah kasabası...

"Allah dostunun hizmetinde bulunmak öyle her yiğidin kârı değil, nice imtihan vardır..."Hep modern bir hayat arzular insanoğlu, bu hayata kavuşunca da bir döner geriye bakar aslında daha önce yaşadığı o kıt kanaat ve mahrumiyet dediğimiz hayat ne de tatlı bir hayatmış ancak farkına varıyor.Yıl 1969, yaşadığım Malazgirt'in o ücra köyü Balkaya'da o y