Kokpitte tehlikeli uygulama

Türk Hava Yolları uzun bir süre önce kokpitte uyguladığı önemli bir kuraldan vazgeçti. Özellikle iki pilotlu uçuşlarda, pilotlardan biri kokpitten çıkınca yerine kabin ekibinden bir kişinin içeri girmesi kuralından çeşitli bahanelerle vazgeçildi. Ve yaşanmış olaylardan alınan tüm dersler unutuldu.

Böyle başlamak istemezdim. Ama en yakın yaşanmış örnek bu. Uçak bir Airbus uçağı. Yani kolay düşürülemeyecek bir uçak. Şirket Germanwings Havayolları. Sefer 9525. Uçak Airbus A320-211. Yolcu sayısı 144. Uçuş Barselona-Düsseldorf. Kaptan Pilot tuvalet için kokpitten çıktığında uçak Fransa'nın Diegne-les-Bains bölgesi üzerindeydi. İkinci pilot (First Officer) kapıyı arkadan kilitledi. Kapı öyle dışarıdan vurulup kırılacak cinsten değildi. Güçlendirilmişti. Sonradan ruh hastası olduğu belirlenen pilot Andreas Lubitz uçağı hızla dağlara vurdu. Ekip dahil 150 kişi hayatını kaybetti. Çin'de düşen Boeing 737-800 uçağının birden dimdik düşüşünün ardından da bir pilot intiharı çıkabilir. Henüz bilmiyoruz Bu olaydan önce de kokpitte pilotların tek başına kalması istenmiyordu. Kokpitte tek kalan pilotun kalp krizi geçirmesi ya da başka nedenlerle kontrolü kaybetmesi durumunda içeriye haber verecek kimse kalmıyordu. Tarihteki birçok pilot intiharının da göz önüne alındığında iki pilotla yapılan uçuşlarda kokpitte bir pilotun tek kalması istenmiyor. Hatta üç pilotla yapılan uçuşlarda pilotlardan birinin istirahate çekilmesi halinde, kokpitteki bir pilotun dışarı çıkmasında da hemen bir kabin görevlisinin girmesi isteniyor. Ve THY bugün bazı uzun uçuşları sadece iki pilotla yapıyor.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı



THY BİRDEN VAZGEÇTİ

Ne olduysa THY birden bu hayati uygulamadan vazgeçti. İddiaya göre, içeri giren kabin memurları ile pilotlar sohbet ediyormuş, dikkatler dağılıyormuş gibi saçma sapan söylemler ortalığa döküldü. Konuşmazsın olur biter. Ama yok. Bunun yerine kabin ekiplerinin bir pilotun yalnız kalması durumunda kokpite girip pilot koltuklarının arkasında yer alan yedek koltukta oturmalarına karşı çıkıldı. Sanki bir hakimiyet sahasına saldırı varmış gibi bir tavır ortaya çıktı. Sanki kabin memuru pilotları gözlüyormuş lafları uçuştu. Dedikodular yapıldı. Sonu facia ile bitmiş olaylar göz ardı edildi. Sistem kendi içinde bu kuralı eritmeye başladı. THY gibi dünya çapında bir havayolunun güvenlik anlayışının bir parçası olan böyle bir uygulamadan vazgeçmesini anlayamıyorum. Acaba yönetimin en üstünün bundan haberi var mı THY Yönetim Kurulu ve İcra Komitesi Başkanı Prof. Dr. Ahmet Bolat bilgilendirildi mi Yoksa hasıraltı mı edildi Bu tip tedbirlerin uygulanması sallanmaya- sallamaya gelmez. Çıkacak korkunç bir sonuç yetkili tüm insanları ömür boyu kahreder

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

TEMİZ BİR UÇUŞ

THY bir süredir BİO yakıtla temiz uçuşları deniyor. İlk seferini Paris'e yaptı. İkinci sefer bir A321-200 uçağı ile Stockholm'e düzenlendi. O uçakta ben de vardım.

Elbette insanın aklına saçma sapan şeyler de geliyor. Şeker kamışından, keten tohumundan ya da bizdeki gibi aspin bitkisinden yakıt içinde bir tortu kalır mı Örneğin kalan parçacıklar yakıt borularını tıkar mı Saçma sapan tabii. Hiç öyle şey olur mu

Yakıt tertemiz. Maliyeti normal uçak yakıtı Kerosin'den daha pahalı. Ama karbon salınımı düşük. Gökyüzüne çok çok az zarar veriyor. Henüz dünyada çok yerde ve çok imal edilmediği için fiyatı yüksek. Ama ucuzlayacak. Sürdürülebilir bir düzeneğe kavuşacak.

strong class'read-more-detail'Haberin Devamı

Elbette yaptığım bu uçuşta uçağın performansında en ufak bir değişiklik olmadı. İstanbul Havalimanı'ndan TK 1975 sefer sayısı ile yapılan kalkışla hızla 10 bin metrenin üzerine tırmandık. Ukrayna hava sahasına girilmedi. Zaten bu seferde çok az giriliyordu. Ukrayna hava sahasına girilmediği için uçuş sadece 10-15 dakika uzadı.

3 saat 18 dakikalık bir uçuşla Stockholm Arlanda (ARN) havalimanına ulaştık. Güzel bir iniş yaptık. Gövdesinin üzerinde yeşil yapraklar olan ve temiz uçuştuğu böylece gösterilen uçağımız köprüye yanaştı. Terminale girdiğimde gördüm ki herkes maskeleri çoktan fora etmişti.


ÇOK SOĞUKTU

Sorumlu Kaptan pilot Mehmet Öner, İkinci pilot (First Officer) Serkan Koç, Kabin Amiri Seda Polat, kabin memurları İbrahim Tolgahan Yıldız, Emre Çapar, Şenay Yuca, Sinem Perçin, Ezgican Sengin ve Manolya Avaoğlu bize mükemmel bir uçuş yaşattılar. Uçaktaki her şey neredeyse organikti. Özel meyve-sebze suları karışımları doğanın bağrından geliyordu. Battaniye ve kulaklık kılıfları hepsi bir tür nişastadan yapılmıştı. Gübrelenebilir ambalajdı. Ve bütün bu temiz dönüşebilir ürünlerin yüzde 81.2'si yerli malı idi. Stockholm'e ulaşınca soğuk rüzgarların yüzümüze çapması ile irkildik. Buz gibiydi. Bu özgürlükler ülkesi, düzenli kent çok da hoş görünmedi. Gittiğimiz otel ilginçti. Stockholm sendromunun yaşandığı oteldi. Yani 1973 yılında bir banka soyguncusunun sığındığı binada rehin aldığı kadınla başlayan duygusal ilişkisinin yaşandığı yerde kalmak ilginçti. Kadın, soyguncuya aşık olmuş ve nişanlısını terk etmişti. Ben şehirde soğuk nedeniyle fazla dolaşmadım. Yıllar önce de gelmiştim. Ama gördüğüm her yer yine yerindeydi. Çiçek açan, meyve vermeyen vişne ağaçları Tokyo'nun Sakura zamanına nispet yapıyordu ve küçük yaprakları çevrede savruluyordu. Kentte bana tek sıcak gelen bu oldu. Bu şehirde 1965 yılında Konya'nın Kulu ilçesinden gelenlerle bir Türk kolonisi de oluşmuştu. Zaten Türk yolcuların neredeyse tamamı Konya Kulu'dan. Ve hepsinin dededen, babadan ilginç geliş hikâyeleri vardı. Dönüş uçuşumuz da çok güzel geçti. Uçakta bir pilotun kaptanlık eğitimi vardı. İnişi sanırım o yaptı İstanbul'a inince soğuktan kurtuldum derken İstanbul da üşümüştü ve beni de üşüttü.