Süleyman Seyfi Öğün

Yeni Şafak

Tırmanan Türkiye-İsrâil gerilimine dâir notlar

Gazze meselesinin Gazze'den ibâret olmadığını, savaşın bölgesel bir yayılma hedeflenerek yürütüldüğünü sık sık vurguladık. Bugün İsrâil'i idâre eden akıl, insanlık vicdânını karşılamak pahasına da olsa "Büyük İsrâil" olarak târif ettikleri bir projeyi hayâta geçirmek adına harekete geçmiş durumda. ABD, Birleşik Krallık ve AB, bir şekilde bu sürecin

ABD-İsrâil dalaşı üzerine

19. Asır bir savaşlar asrıdır. Savaş dalgaları, kronolojik olarak 1945'e kadar devâm etmiştir. Bu sebeple, aklı başında vukuflu târihçiler kendilerini kronolojinin basitliklerine kaptırmaz. 19.Asır, 1945; yâni II.Umûmî Harbin sona ermesiyle sona ermiştir. 20.Asır ise 1945'de başlamıştır aslında. 1989 ve hemen arkasından gelen ve SSCB'nin çöküşüne i

Katılaşmalar, sıvılaşmalar ve buharlaşmalar

Birkaç hâdise üst üste geldi. Fransa'da Başbakan istifâ etti ve yerine, başarılı Fransız aktör Yves Attal'ın oğlu Gabriel Attal isimli bir başkası atandı. Yunanistan'da ise Syriza Partisi'nin başına ise Stefanos Kessakilis isimli yeni bir şahıs geçti. Bu iki nevzuhur liderin müşterek bâzı nitelikleri var: Hem Attal hem de Kessakilis eşcinsel. Diğer

Bozulan oyun ve devam eden esriklik

Pek çok yazımda dünyâyı giderek daha fazla yaşanmaz kılmaya mâtuf gelişmelerin II.Umûmî Harp sonrası, ABD liderliğinde kurulan bir sistemin içine doğru çöküşü olduğunu vurguladım. Bunun, nihâî tahlilde dört bacağı olduğunu da sık sık vurguladım. Bunlar sırasıyla silâh üstünlüğü, dolarizasyon, enerji ve ekonomik-teknolojik standart tekelleşmesi oldu

Lümpen kapitalizmin çöküşü

Kaybedecek bir şeyi olmayanlardan korkulur. Bunu ilk defâ büyük târihçi İbn-i Haldun görmüştü. Kıtlığa mâruz kalan veyâ kendilerinden daha büyük güçlerin baskısına uğrayan , kâhir ekseriyeti göçebe olan asabiye unsurlarının, refaha ermiş, yerleşik ümran karşısındaki önlenemez zaferiydi bu. Tıpkı bunun gibi, asırlar sonra Karl Marx da târihin devrim

Kumar

Yeni bir senenin eşiğinde, büyük bir ekseriyetin gündeminde III. Umûmî Harp ihtimâli çeşitli yoğunluklarda olsa yer alıyor. Bu hususta yapılan konuşmaları dinler; çeşitli yazıları okurken , nedense zihnimde tuhaf çağrışımsal kıpırtılar oluşuyor. Bir başka bağlamın kuşatıcılığını hissediyorum sanki. III.Umûmî Harp ihtimâlini konuşuyoruz. Eyvallah...

Telelordlar

Beni yaşanan meselelerin kör derinliği kadar ona insanlığın verdiği tepkiler de çok alâkadar ediyor. İlk bakışta sanki bir hareketlilik var gibi görünüyor. Yaşananlara kızıyor, onu bunu suçluyor,bağırıyor çağırıyor; en fazla hakâret ediyoruz. Yeni haberleşme teknolojisi tekmil tepkileri kendi kara deliğine çekerek yutuyor ve meçhûle püskürtüyor. Sa

Mâceracı bir dünyâda Türkiye'nin serencâmına dâir

Kuzey Irak'tan gelen şehit haberleri, insan olan herkesin içini yaktı. Allah hepsine rahmet eylesin. Şehit yakınlarına Eyüp sabrı versin.. Hakikaten de çok zor bir durum. Elbette tetikçileri, kurşun sıkanları tanıyor ve lânetliyoruz. Ama esas mühim olan husus, bu tetikçileri besleyen, teçhiz eden kaynaklarla alâkalı. Bu açıdan bakıldığında ABD, AB

Çılgınlar kulübü işbaşında

Gazze savaşı başladığında, İsrâil'in vahşeti bir tarafa, herkes bunun yayılma potansiyeli üzerinde durmaya başladı. Topun ağzında olan Lübnan ve orada dikkat çekici savaş donanımı ile Hizbullah idi. Eğer onlar devreye girerse, Sûriye ve Irak'da mevzilenmiş olan İran'a müzâhir, Kudüs Tugayları, Haşdi Şâbi gibi diğer unsurların; nihâyet İran'ın da sa

Aculliyete dâir

Sanâyi kapitalizminin çöküşünü idrâk ediyoruz. Bunun sebepleri çok derinlerde. Karl Marx, 19. asırda bunun kaçınılmaz olduğunu, ücretli emeğin yapacağı bir devrimle neticeleneceğini yazıyordu. Eksik, eksik olduğu kadar da sorunlu bir değerlendirmeydi bu. Marx sanâyi "medeniyetine" esastan karşı çıkmıyordu. Bu "medeniyeti" doğuran kapitalizmin, bütü