Ragıp Karadayı

Türkiye

Belki benim imtihanım daha ağırdı dışarıdakilere göre...

Sarayın içi uzun bir dehlize benziyor, etrafta birtakım acayip şeyler varmış gibi görünüyordu. Bir kenarda hiç durmadan akan su, şırıltısıyla ayrı bir güzellik katıyordu. Toz toprak kalkmasın, serinlik versin diye mi ne taban daima nemli tutuluyordu.İç avludan tahtın bulunduğu odaya geçmeden bir hizmetli karşıladı. "Efendim, herkes mescidde, namazd

İçinde hayat bulup ömür sürdüğüm Bağdat...

Biri diğerinin içine geçmiş iki daire şeklindeki surlarından dolayı "El-medînetü'l-müdevvere" adıyla da meşhurdu bu şehir...SIRTTAKİ YÜKLERHer şeyi değil, ahireti düşünmeli, orada başımıza geleceklere takmalıyız kafayı. Sıkça görüyoruz birilerinin musalla taşındaki son yolculuğa çıkışını. Bir gün bizim için de aynı merasimin yapılacağını niçin hesa

"Banakimi acıyor, kimi dalga geçiyor, gönül eğlendiriyordu"

Bir gün önlerinden geçtiğim bir topluluktan kulağıma şöyle sesler geldi: "Meczuptan başka ne beklenir Delidir, ne yapsa yeridir!"Kestiğim koyunları mahallenin birkaç yerine asınca, bu durumu gören ahaliye gün doğmuştu. "Bu adam iyice kafayı yedi!" diyor, her yerde benim deliliğimi söyleyip gülüyorlardı.Bir gün de önlerinden geçtiğim bir topluluktan

"Beni ikaz etmeden duramadın, yine büyük bir ders verdin!.."

Padişah yüzlerce insan beklerken dokuz kişiyle geldiğimi görünce rengi attı. Kızdığınıpekâlâ anladım...Emirlerini bir an evvel yerine getirme telaşındaydım. Dünyanın fâniliğini, ahiretin ebedî kalınacak yer olduğunu hissettirebilmek için zaman zaman Sultan'ımızı fazla hırpalıyordum; biraz gönlünü alayım, rahatlatayım istiyordum. Bu düşünceyle akşam

"Neyi kastettiğinizi anlayamadım!"

Gözlerimi açmaya zorlanıyorum, aksine iyice sıktığımı fark edip kendi kendime kızıyorum!Bazen yatağımın başında fısıldaşmalar duyuyorum!Bazen bu dünya hayatımla münasebeti olmayan görüntüler... Sonra ani bir uyanıklık, şuursuzluk ve mazime dair bazı hatıralar. Dikkatimin birdenbire artmasına seviniyorum. Mühim bir hadise bekleme hâli var. Neden son

"Müsaade ederseniz birsuâlim daha olacak hünkârım..."

BakBehlül! Nuşirevan-ı Âdil ne diyor "Zulüm yani adâletsizlik devlete, nankörlük ise nimete zeval getirir yani son verir."Damdaki adam, hiç pes edecek gibi değilmiş: "Ey hükümdar! Damda deve aranmaz da, atlas yataklarda Cennet nasıl aranır" deyip son noktayı koyuvermiş.- Eee, sen de bana mı aynı şeyi demek istiyorsun Yani İbrahim Edhem gibi tahtımı

"Güzel sözde hikmet tesirivardır fakat çabuk unutulur Sultanım!"

"Behlül, bana yine bir ders vermek istiyorsun ama yani öyle garip hareketler yapmadan veremez misin"Tek başıma kaldığım yerden canım sıkılmasın diye etrafımı seyretmeye başladım.Başımı çevirip aşağıya ovaya baktım. Geniş bir düzlük; bazı yerlerde yeşilimsi, bazı yerlerde sarımtırak ve ufuklara doğru mor renklerle dalga dalga alabildiğine uzanıyor,

O eşsiz güzellikleri seyrediyor ve tefekküre doyamıyordum...

Karşımda sessiz akan Dicle Nehri Asırlar boyu aynı ahenk ve sadakat ile başını taştan taşa çalarak koşuyor daha büyük deryalara..."Aklım kifayetsiz kalıyor" diyorum her birini ayrı ayrı düşündükçe. Nasıl kifayetsiz kalmasındı ki Çoğu ağaç benden yaşlı olmasına rağmen her biri tam teslimiyet içerisinde; ne vazife vermişlerse harfiyen o denileni yapı

"Seni burada bulduğuma çok sevindimBehlül..."

"Bana eziyet etmeyen, gıybetimi yapmayan insanlarla oturup sohbet etmek daha hoşuma gidiyor. Bunlar sağ olanlardan daha emin Sultanım!"Behlül:-Ölüler, lisan-ı hâlleriyle diyorlar ki:Şimdi feryat edip inliyoruz: "Ya Rabbi, bizi tekrar dünyaya gönder, hiç günah işlemeyeceğiz, hep ibadet edeceğiz" diye.- Onlara, "Zaten oradan gelmediniz mi" deniliyord

"Ölülerle konuşmayı öğret de geldiğime değsin Behlül!.."

"Onlar öyle merhametliler ki her an herkesle konuşuyorlar zaten. Yalnız duyan kulak, gören göz yokSultan'ım!.."Ölüm, en büyük hakikat olarak hep yanı başımızdaydı. Ahireti kaybetme korkusuyla nefsimizi hesaba çekmemize vesile oluyordu. Ebedî hayatımız için en faydalı, en mühim sondu. Şu veya bu şekilde kendini hissettirmede en mahir olan şey yine ö