"Müsaade ederseniz birsuâlim daha olacak hünkârım..."

BakBehlül! Nuşirevan-ı Âdil ne diyor "Zulüm yani adâletsizlik devlete, nankörlük ise nimete zeval getirir yani son verir."

Damdaki adam, hiç pes edecek gibi değilmiş: "Ey hükümdar! Damda deve aranmaz da, atlas yataklarda Cennet nasıl aranır" deyip son noktayı koyuvermiş.

- Eee, sen de bana mı aynı şeyi demek istiyorsun Yani İbrahim Edhem gibi tahtımı tacımı bırakayım, yollara mı düşeyim Bu vatan, memleket, bu kadar ahali nasıl idare edilecek

- Sultan'ım tahtını, tacını, devlet işlerini bırak demiyoruz, adâletle hükmet kâfi! Milletin beklediği de o zaten.

- BakBehlül! Nuşirevan-ı Âdil ne diyor "Zulüm yani adâletsizlik devlete, nankörlük ise nimete zeval getirir yani son verir."

- Ey halîfe Hârûn Reşîd! Söylemesi kolay da yapması o kadar kolay değil. Müsaade ederseniz bir suâlim daha olacak hünkârım.

- Buyur Behlül.

- Ey Hârûn Reşîd! Yer içinde, yer üzerinde ve göklerde çok olan nedir

- Bunu bilmeyecek ne var Yer içinde ölüler, yer üzerinde hayvanlar ve nebatat yani bitkiler, gökte ise meleklerdir.

- Değil!

- Nedir peki

- Ey Halîfe! Yer içinde çok olan ölülerin pişmanlıkları, yer üzerinde insanların hırs ve tamahı, gökte ise âdil hükümdarların sevaplarıdır.

Bu sözlerim üzerine Hârûn Reşîd Sultanım ağlamaya başladı, ben de ağladım.

Gitmezsen doğru yere, sâlih zat olamazsın,

Gözlerinden yaş akar, doğruyu bulamazsın!

KOYUNU, KENDİ BACAĞINDAN ASARLAR

Yememe içmeme, giyim kuşamıma ve bilhassa sebeplere yapışarak hayat sürmeme pek dikkat etmeme rağmen bazen hasta da oluyordum. "İnsanoğlu, noksanoğlu" diyor, Rabbime binlerce hamd ve şükürler ediyordum. Nasıl hamd etmeyeyim ki "İLLET, KILLET, ZİLLET" denilen üç müjdeden biri, bazen ikisi birden, hatta üçü birden de üzerime geldiği oluyordu. "Bizi yoktan var eden Mevlâ'mdan gelmiş. Ondan gelen her şey başımın üstüne" diyor, başka bir şey demiyordum.