Ragıp Karadayı

Türkiye

''Biz Allah'ın ilmi ile meşgulüz; o ise doğrudan Zatı ile meşgul!"

"Herkes âlimlere hürmet etmesi lazım gelirken, siz bir meczuba kıyam ettiniz, ayakta karşıladınız. Bu ilme hakaret olmaz mı"Halife:- İmamın edep ve hürmet içinde selâm alışı, yine edeple masum duruşu talebelerin gözünden kaçmamış. İçlerinden biri cesaretini toplayarak suâl etmiş:- Muhterem Efendim!İbrahim bin Edhem meczup, siz ise bir büyük İslam â

"Behlüldünyadan kaçıyor, dünya da onu kovalıyor!.."

"Sultan'ım minnettarım. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Beni kuyunun dibinden tutup dünya yüzüne çıkardınız."Behlül Dânâ:- Kusura bakmayın, dalmışım Sultan'ım.- Tamam tamam! Kusuruna bakmayalım da yemeğini de ye artık.- Peki Efendim.Karar mı değiştirmiştim yoksa arkadaşımın gölgesinde oluşumdan mı cesaretlendim tam emin değildim. Söze başlayacaktım ki,

"Farelerden biri Kadı Efendi değil onun yardımcısı çıktı!"

Kadı Efendi, gasbedilen kıymetli eşyalar ortaya çıkarılıp huzura getirilince; meğer on adet tosun adağı varmış, onları kestirmiş!Halife Harun Reşid:- Zaten evvelinden de bazı tespitlerimiz vardı, sizin "fare" ismini taktığınız kişiler hakkında. Siz, vakit kaybetmeden evlerin etrafını kazmaya başlayınca, arkadaşlarımı da tam teçhizatlı harekete geçi

"Farelerin reisliğine devam edecek misinizBehlül!."

Aklımın kenarından geçiremeyeceğim bir durum oldu; Suç üzeri yakaladığımız Kadı Efendi, vezirlerle kol kola içeri girmesin miAllahü teâlâ Kur'ân-ı kerîminde, Bakara, 9-10. âyet-i kerimelerinde "Onlar (kendi akıllarınca) güya Allah'ı ve müminleri aldatırlar. Hâlbuki onlar ancak kendilerini aldatırlar ve bunun farkında değillerdir Onların kalplerinde

"Kuşun kanadını kırdığıiçin dervişin de kolu kırılacak!.."

"Bu söylenilenler üzerine hazret-i Süleyman, aleyhisselâm, kuşu haklı bulmuş ve kısas kararı vermiş..."Hazret-i Süleyman aleyhisselâm da yaralı kuşu dinledikten sonra şikâyet edilen dervişi huzuruna çağırtmış, sormuş:"Ey Derviş! Bu kuş senden şikâyetçi. Niçin kanadını kırdın"Derviş, olup bitenleri olduğu gibi anlatıvermiş:"Sultanım, ava çıkmıştım,

"Fare reisliği de ne ola ki!."

"Böylene yapmak istiyorsunBehlül Bu nasıl bir iş, nasıl vazife talebi"Sizi harekete sevk edecek derdiniz, büyük maksadınız veya herhangi bir şeyiniz yoksa sabah kalkamazsınız kardeşim! Bir büyük gayesi olan, nasıl da zıplar yataktan. Hatta uyuyamaz bile, sabahı iple çeker.Uzun zamandan beri hasretle beklediği bir dostu gelecek olsa ya da uzun zaman

"Benim en büyük hususiyetim, düşmanımı çok iyi tanımamdı!"

Behlül Dânâ olmuş olalı milletime, dîn-i İslâm'a hizmetim dokunmuş, halifeden halka kadar nicelerinin duâsını almakla şereflenmiştim.Fen ve sanat müminin kaybettiği malıdır,İlim Çin'de de olsa, gidip onu almalıdır.Mümin yaşayıp hem de tam mümin kalmalıdır.Öğren helâl, haramı, akıp gitmeden zaman,Mutlak şaşırmış olur, iki günü bir olan.İlim öğrenmek

"Daha ileri gitme, unuttuğum şeyleri saymaBehlül!.."

Saraydan ayrılıp eski kulübeme geldim, güya istirahat edip üzerimdeki yorgunluğu atacaktım...Behlül:- Bu Divane'nin ziyan olmasına, yitip gitmesine seyirci kalmadınız, bana ne demediniz. Müteşekkirim, çok borcum var çook!- Sağa sola savurmadım değil mi Behlül'üm- Hayır! Yazın kavurucu sıcaklarında bile "Gel evladım! Ne kadar terlemişsin" dedin, bağ

Önümüze nefis yemekler konsa da benim derdim başkaydı...

Hürmet ve iltifatta sınır yoktu. Bendenize oturacağım sırmalı bir yaygı hazırladılar ama asla oturmayacağımı bilmiyorlardı.Saray meydanı tenhalaşınca, sarayın kapıcıları ileri geri koştular. Kadı geçinen evindeki dehlizlerden çıkan ipekleri, yün kumaşları, halıları, güzel kokuları, inci, cevher dolu sandıkları, deriden altın keseleri; Bağdat Dâr-ül

Sahtekârın gerçek yüzünü herkes bilmeliydi!..

Bir yolunu buldum Kadı ve Hacıyı altınları da alarak suçüstü yakalanmış gibi, delilleriyle birlikte Harun Reşid'in huzuruna çıkardım.Kadı Efendi köşeye sıkışmıştı:-Bu çaresiz adamın malını kendi cebimden veriyorum. Siz de, Hacı da ve bu ameleler de daha fazla yorulup üzülmesin! Canınız sağ olsun! İnsanlık ölmedi ya varsın benim altınlarım gitsin! B