Ragıp Karadayı

Türkiye

O gün, hem sevinip güldüm, hem de korkup ağladım...

Kısa bir vakitte bütün hayatı yaşadım. Rabbim neylerse güzel eyliyordu da biz göremiyorduk sadece...O gün kızgın güneşte kavruldum, fırtına çıktı içinde titredim, yağmur altında sırılsıklam kaldım, çok korktum, pek ümitlerle doldum. Kısa bir vakitte bütün hayatı yaşadım. Rabbim neylerse güzel eyliyordu da biz göremiyorduk sadece...Devlet için sâlih

Yerimde olsaydın ne demek istediğimi daha iyi anlardın!

"Ya çarşıda, ya da Dicle kıyısında küçük bir dükkânı olan esnaf olsaydım çok daha rahat ederdim Behlül..."Halife:- Herkese nasip olmaz "PEKİ" demek, ne büyük nimet! Bak Behlül... Zaman zaman ne isterdim, biliyor musun- Sizin aklınıza münasip düşünemem Sultan'ım!- Ya çarşıda, ya da Dicle kıyısında küçük bir dükkânı olan esnaf olsaydım çok daha rahat

"Behlül ne işin var oralarda Çabuk dön, sel gelebilir!.."

Ayaklarıma yapışan çamurlara rağmen, bata çıka gidip tırmandığım ıhlamur dalından kopardığımı Sultan'ıma uzattım...Fırtınadan sonra çok hoş olan ağaçlığın, kayın, meşe, çimen, yaprak, mantar, iğde kokularında, insanı sarıp sarmalayan öyle bir şey vardır ki, yerimde duramıyor, uçurumlardan atlayarak ağaçların altına koşuyor, ulaşabildiğim dalların ı

O kara bulut parçalanarak dalgalı bulutlara ayrıldı...

Ne kadar vakit geçti tam kestiremesem de artık yağan yağmurun sesi azaldığı gibi, gök gürlemeleri eskisi kadar işitilmiyordu.Önce iri bir yağmur tanesi düştü. Arkasından ikinci, üçüncü damlalar; sonra üstümüze fasılasız yağmur daneleri düştü ve hızlandı. Vadi, yağmurun kendine has hışırtısıyla doldu. Zayıf kollarımı çelimsiz bacaklarımı örten gömle

"Çok esrarlı konuşuyorsun Behlül!.."

Afetlerin hepsi de sendendir, bendendir yani sebebi sensin veya benim, bizleriz!Behlül:- Dünyadan bir gölge aya düşerse, dünya onu karartır. Ay adamakıllı nurludur ama önünde dünyanın karası var, ne yapsın! Dünya, aya bile bunu yaparsa artık yerlere batmış adama neler yapmaz ki- Çok esrarlı konuşuyorsun Behlül! Hakikaten anlamakta zorlanıyorum!- Ya

"Sus!Sırf bir deri, bir kemik kalmış adam sus!.."

Zavallı susmasına susmuştu da ben yine ne büyük laflar etmiştim, neler söylemiştim Ağzımdan çıkanı kulağım duymuyordu galiba!Uleyyân'dakorkudan eser kalmamıştı. Biri onu konuşturuyordu galiba. O da vazifesini ifa için sabırsızlanıyordu.- Biliyorsun Behlûl!- Neyi Uleyyân- Neyi olacak Büyüklerimiz sık sık buyururlardı: Hürmetsizin işi doğru gitmez!Be

Fırtına yaklaştıkça korkum dao nispette artıyordu...

Korku dünyama şimdi bir de bu ilave edilmişti. Sultan'ımız hiç selâmsız yaklaşmaz, böyle kırıcı da söylemezdi."Hey! Behlûl! Neredesin" Fasılasız ve insanı sersemletici gök gürültülerine karışan Sultan'ımızın bu haykırışına durdum, en yakınımdaki taşların üzerine çıkıp sesin geldiği tarafa baktım. Sağa sola göz gezdirdim, kimsecikleri göremedim. Baş

Etraf karanlığa gömüldü ve nurzulmetle yer değiştirdi...

Bir kara ahtapot gibi kollarıyla ateş küreyi kapatmaya çalışan korkunç görünümlü bulut, yiyip doymayan ejderha gibiydi.Fırtınaya yakalanırsam ağır sıkıntı yaşayacağımın korkusu sardı içimi. Uleyyân'ın zaten öyle bir derdi yoktu. Ben duruyorum o da duruyor, ben yürüyorum o da peşime takılıyordu. Dünyadan bihaber tam meczuptu. Ne kolay şeydi birini t

"Ne demek istediğinizi anladım Sultan'ım! Özür dilerim..."

Ufuk hattına doğru ilerleyen kızgın güneşin huzmeleri, ensemi, yüzümü dayanılmayacak kadar yakıp kavuruyordu.Harun Reşid:- Doğruluk, dürüstlük, hakkaniyet, Allah için gayret, huzur ve saadet getiriyor. Bak Behlûl! Bu halk Ebu Zer gibi bir halk olmadığı müddetçe benden de hazret-i Ömer gibi bir halife olmamı beklemeyin. Hükümdara göre halk neyse, ha

"Biz sözümüzün arkasındayız, ne lazımsa yapın!.."

"Evladım! Gelmemen için mühim bir fırsatın vardı. Başka diyarlara gidip hepten izini kaybettirebilirdin! Niçin geldin"İkinci Halife hazret-i Ömer, radıyallahü anh, Allahü teâlâ ondan razı olsun, dayanamamış buyurmuş ki:"Behey adam burada garip birisin, seni kimse tanımaz, bilmez. Yerine kim kefil olarak kalır ki"Sohbetin burasında genç, orada olanl